yazgı

  • dram türünde yerli sinema filmidir..

    filmin yönetmeni zeki demirkubuz'dur.

    başrolde serdar orçin oynuyor. diğer önemli rollerde zeynep tokuş, demir karahan, engin günaydın, feridun koç oynamıştır..

    filmde yaşamı hiçbir durumda ve zamanda umursamayan musa adlı karakterin hayatı anlatılmaktadır..

    yazgı, albert camus'un yabancı adlı romanından esinlenilmiştir..

    yazgı, zeki demirkubuz'un karanlık üstüne öyküler üçlemesinin ilk filmi olma özelliği taşımaktadır..

    Albert Camus'un Yabancı romanıyla Zeki Demirkubuz'un Yazgı filmi incelendiğinde iki eser yer yer ortak özellikler gösterse de birbirinden farklıdır..

    zeki Demirkubuz, yazgı'da romandan çok farklı, kendine özgü bir sanat eseri ortaya koymuştur. Romandaki bazı karakterler filmde ya hiç yer bulmamış, ya da olduğundan farklı bir şekilde yer bulmuştur. aynı zamanda romanda çok önemli olan bazı sahneler filmde hiç gösterilmez. Demirkubuz, Meursault gibi yaşamı seven bir karakter yerine dünyaya küskün, yaşamdan kopuk, tamamen içe dönük bir karakter olan Musa'yı yaratmıştır. Musa, pek çok kez Meursault gibi konuşup onun gibi davransa da Meursault değildir. Romanla filmi kıyasladığımızda romana göre filmde karakter sayısı daha azdır. olay örgüsü farklıdır. filmde konular daha azdır ve iki eser farklı sonla biter..

    oyunculuklar genel olarak iyiydi. serdar orçin'in oyunculuğu ise harikulâdeydi. serdar orçin, musa karakterini oynamamış âdeta yaşamış. musa rolünü bu gerçekçilikte oynayacak oyuncu sayısı ülkemizde bir elin parmakları geçmez diye düşünüyorum. öyle harika canlandırmış. ben serdar orçin'e böyle ruhsuz, duygusuz, buz gibi rolleri çok yakıştırıyorum. musa rolüyle kesinlikle saygıyı hak ediyor..

    musa karakteri camus'un yabancı romanını okuyanlara hiç yabancı değildir. camus'un yabancı'sındaki Meursault ile demirkubuz'un musa'sı birbirine oldukça benzemektedir. fakat ikisi farklı kişilerdir. demirkubuz, musa karakterini yaratırken Meursault'tan sadece esinlenmiştir..

    yabancı romanının sinemaya uyarlanması ne kadar iyi olabilir diye soracak olursanız ancak bu kadar iyi olabilirdi derim. demirkubuz, musa karakteriyle harika bir iş çıkarmış. zaten musa gibi derinliği yüksek bir karakteri ülkemizde en iyi biçimde ancak zeki demirkubuz anlatabilirdi..

    zeki Demirkubuz, filmde adalet, ahlâk ve popüler kültür eleştirileri yapmaktadır..

    yabancı'yı okurken romanı muhteşem bulmuştum ve çok etkilenmiştim. yazgı'yı izlediğimde de romanı okurken aldığım hazza benzer duygular hissettim..

    yazgı'da bir insanın çevresine, topluma ve evrene ne kadar kayıtsız kalabileceğini görüyoruz..

    film boyunca musa'nın insani derinliğine ulaşılmak istenir, fakat bu ne kadar mümkün olur bilinmez..

    nihilist eğilimler gösteren musa'nın, sırf sıradan biri olmadığı için suçlanmasına, yargılanmasına tanıklık edeceğiz..

    filmde musa'nın somut olarak yaptığı şeylerin değil soyut olarak düşündüğü şeylerin bedelini ödediğini görüyoruz..

    varoluşsal yalnızlık kavramını musa karakteriyle somut olarak görüyoruz..

    yazgı, 2001 yapımı olmasına rağmen seksenlerin ikinci yarısındaki ve doksanların ilk yarısındaki o bunalımlı filmleri anımsatır..

    zeki Demirkubuz bu filmde Yabancı’yı birebir yansıtmak yerine Yabancı’nın onda ne hissettirdiğini gösterir seyirciye. Bu yüzden roman için çok önemli bazı kısımları filme taşımamıştır..

    bir zamanlar(çok değil akepe iktidarından bir yıl önce) efes pilsen'in sinema filmlerine sponsor olduğunu görüyoruz. ardından derin bir iç çekerek o güzel günleri yad ediyoruz..

    zeki demirkubuz filmlerin klişeleşmiş kapanmayan kapılarını ve açık televizyonlarını yazgı'da da görüyoruz..

    yazgı, zeki demirkubuz'un en sevdiğim ikinci filmidir..

    Zeki demirkubuz'un filmle ilgili önemli bulduğum şu sözlerini paylaşmak istiyorum. "Karanlık Üstüne Öyküler'in ilk filmi Yazgı, nedeni olmaksızın kendini suçlu hisseden bir insanın öyküsüdür. Bütün hayatım boyunca yaşadığım suçluluk duygusunu ama aynı zamanda imtiyazlılara ve gerçekte yalnızca imtiyaz isteyenlere duyduğum nefreti anlatmayı hep istiyordum."

    muhteşem bir filmdi. sinemaseverlere, özellikle zeki demirkubuz tarzı film sevenlere kesinlikle öneriyorum..

    aşağıda meursault ve musa'yla ilgili karakter analizi ve karşılaştırmalar yapacağım. ayrıca diğer konulardan da bahsedeceğim. romanı okumadıysanız ve filmi izlemeden önce detayları öğrenmekten hoşlanmıyorsanız aşağıda yazılanları okumanızı önermiyorum..

    --- spoiler ---

    yabancı ile yazgı'daki karakterlere bakalım.
    zeki Demizkubuz, yazgı'da hem karakterlerin adında, hem kişilik özelliklerinde, hem de karakter sayılarında değişikliğe gitmiştir. yabancı'daki Meursault'ın yerini filmde Musa almıştır, Marie'nin yerini ise Sinem alır. Raymond'un yerini Necati almıştır. Raymond'un metresi'nin yerini Necati'nin metresi alır. Arapların yerini kadının akrabası olan mahalledeki iki genç alır. sorgu yargıcı aynı kalır, patron da Naim olur, papaz ise cezaevinden çıkışta konuşulan savcı olarak yer alır. Emmanuel ise Yavuz karakteri olur. salamano, celeste, Masson ve kapıcı filmde kendine yer bulamaz. Patron ve Necati'nin metresi filmde etkilerini biraz artırır ve daha fazla yer bulur. Patronun karısı ve çocukları romanda yer bulamazken filmde yer bulur.

    meursault ile musa'nın benzer yönlerine ve farklılıklarına bakalım.
    Meursault, hayatta kendisini doğrudan ilgilendirmeyen konular hakkında düşünmeyi, tartışmayı pek sevmez. Filmde de Musa böyle bir özelliğe sahiptir. Romanda Meursault karakteri çoğu soruya Benim için ikisi de bir diyerek cevap verir. bir boş vermişlik vardır. marie, Meursault'u gezmeye çağırdığında çok istekli olmasa da gider. gezmeye gitmekle gitmemek arasında meursault için pek fark yoktur. filmde ise musa sorulana genellikle soruyla cevap verir ve benim için fark etmez der. mesela sinem, musa'ya benimle evlenmek istiyor musun diye sorar, musa ise benim için fark etmez sen istersen evleniriz der. Bu bakımdan Musa ile Meursault'un hayata bakış açılarının benzer olduğu düşünebiliriz. Romanda Meursault'un etkin biçimde karar aldığı tek konu kendisini Paris'e göndermek isteyen patronuna karşı çıkmaktır. bu karşı çıkışı da sırf alıştığı için yaşamında böyle bir değişiklik istemediği için yapar. filmde ise musa kendi isteğiyle kararlar almasına rağmen meursault gibi etkin biçimde karşı çıktığı bir durum yoktur. bu bakımdan ayrılırlar. musa karakteri filmin adındaki gibi kendini her zaman yazgıya bırakmaz. romanda meursault, herkes gibi duygularını gerektiği yerde ifade etmediği için, diğer insanlar gibi olağan tepkiler vermediği için suçlanır ve cezalandırılır. meursault'ın Annesinin ölümününden sonra üzülmemesi, ağlamaması, komedi filmine gitmesi, bir kadınla birlikte olması onu diğer insanların arasında bir 'yabancı' hâline gitirir. benzer tepkisizliği yazgı'daki musa'da da görürüz. musa da annesinin ölümüne üzülmez, ağlamaz. hatta annesinin ölümüne kısmen sevinir. eşi tarafından aldatılır ancak buna tepki göstermez. bu bakımdan musa da meursault gibi sıradan topluma 'yabancı'dır. annesinin ölümüne üzülmemesi, eşinin ihanetine ses çıkarmaması gibi duyarsızlıkları mahkeme musa'nın aleyhinde kullanır ve onu cezalandırır. İnsanlar musa'nın bir aileyi katletmesini normal olarak karşılar, ancak annesinin ölümüne üzülmemesini/sevinmesini kaldıramazlar. burada demirkubuz toplumun kokuşmuşluğunu eleştirir. musa, Değer yargılarından uzaktır çünkü bunların anlamsız olduğunu düşünür, ona göre tanrı olmadığı için ahlak kuralları da yoktur. Musa, arasında uçurum olan duyguların aslında eşit olduğunu düşünüyor. umursamazlığı bu yüzden. pek şeye fark etmez cevabını bu yüzden veriyor. romanda dikkat çeken Meursault'un diğer insanlardan farklılığı değil, farklı gibi görünmesidir. Meursault'un en büyük özelliği aslında herkesin sahip olduğu his ve düşünceleri, herhangi bir toplumsal norm tanımadan ifade etmesidir. Meursault, herkesten farklı olmadığını şöyle ifade eder. "Benim de herkes gibi olduğumu, tamı tamına herkes gibi olduğumu ona söylemek istiyordum.” Musa ise film boyunca herkesten farklılığıyla ön plana çıkar. bu açıdan meursault'tan ayrılır. olaylara diğerleri gibi tepki göstermez, göstermek zorunda hissetmez kendini. musa kendini suçlayanlara karşı "Sizler insan olmanın tüm sorumluluğunu bizim gibilere yüklüyorsunuz." diyerek kendini savunur. Musa, kendini ötekilerden her zaman ayırır ve farklı olduğunu bir şekilde bilir. Meursault ise ötekilerden pek farkı olmadığını düşünür. Meursault, roman boyunca onu ölüme götürecek olaylar da dahil kişisel bir karar almaz. Musa ise kendi hayatı hakkında daha etkin kararlar alır. Musa, her şeyden önce mahkemede susup cezasını kabullenerek bir seçim yapar. musa, necati'deki silahı görünce silahı alır inceler, onunla bir şeyler yapma arzusu duyar. meursault ise silahtan pek hoşlanmaz silah elindeyken gözleri kamaşır. filmde ve romandaki olaylar aynı dramatik etkiyi yaratmaz. musa ile necati sokakta takip edildikleri iki gençle karşılaşınca kavga etme eğilimindedirler. romanda meursault ve raymond ise takip edildikleri araplarla kavga etme eğiliminde değildirler. kavga sırasında musa elindeki silahı bilinçli ve istenç duyarak ateşler. aynı durumda ise meurseult silahı ateşlerken bilinçli ve istekli değildir. meursault'in ateş etmesine sebep güneşli hava, bunaltıcı sıcak ve bıçağın yansımasının gözünü kamaştırmasıdır. meursault ateş ederken bilinci tam olarak yerinde değildir. filmde ise bu tür dışsal sebep söz konusu değildir. bilakis içsel bir tepkiyle bunaltı yaşamadan bilinci yerindeyken ateş eder musa. meursault'un aksine yaptığı bilinçli ve istekli bir davranıştır. filmde ödürme istenci açıktır, romanda ise öldürme istenci yoktur. bu durum aslında birbirini takip eden olayların yazgısal bir sonucudur. bu, meursault ve musa karakterlerini birbirinden epey farklı iki kişi yapmaktadır. musa'nın distopik ile ütopik bir dünya arasındaki ince çizgide bulunduğunu görürüz filmde. romanda Meursault'un annesi Yaşlılar Yurdunda kalmaktadır. filmde ise Musa annesiyle birlikte yaşamaktadır. Musa'nın annesi modern dünyanın televizyon karşısında uyuyakalan, televizyon seyretmeyi ritüel hâline getiren hasta bir bireydir. Meursault'un annesinin ilgisi ise oğluna yöneliktir. musa'nın annesi evde televizyon izlerken meursault'un annesi evde meursault'u izler. Romanda Meursault sık sık annesini hatırlar, annesinin çeşitli konular hakkında söylediklerini düşünür. Annesi ölmüş olsa da romanın kurgusu boyunca yaşayan bir karaktermiş gibi görünür. Filmde ise annesi öldükten sonra çevresindeki kişiler onu hatırlatmadıkça Musa'nın aklına annesi gelmez. Musa, annesini filmin en sonunda anımsar. Annesinin ölmeden önce neler hissettiğini düşünür. meursault'un genel olarak istediği şey sadece yaşamaktır. bu yaşamın süresi önemli değildir. musa ise yaşamayı meursault kadar önemsemez. yazgı'da Demirkubuz popüler kültür eleştirisi yapar. Musa ve annesi çok fazla televizyon izler ve film boyunca musa'nın sürekli izlediği televizyon ön plandadır. demirkubuz'un Musa'sı bir yandan son derece farklı gibi görünürken öte yandan da popüler kültürün standartlaşmış ürünlerinin tüketicisi, daimi sıradan bir televizyon izleyicisidir. filmin başında annesiyle oturup televizyon izlerken bu durumu fark ederiz. filmin sonunda Sinem'le yan yana televizyon izleyene kadar bu durum devam eder. yabancı, birinci tekil şahıs ağzından yazıldığı için romanın sonuna kadar Meursault'un dünyayı algılayışını, varoluşsal kaygısını, olayların onun gözünden nasıl göründüğünü takip ederiz. Romanın sonunda kendi yaşadığı durumu uzun uzun anlatır Meursault. oradaki cümleler Meursault'un hayata bakışını özetler niteliktedir. Musa'nın ise hayata ilişkin böylesine analizi, yaklaşımı yoktur. Meursault için yaşamak her şeye rağmen güzeldir. Yaşadığı için mutludur ve ruhu dolu doludur. filmde ise Musa film biterken kendisi hakkında konuşur. Musa'nın hayata yaklaşımı ise son derece umutsuzdur. bunu filmin sonunda "ruhum hâlâ bomboştu" sözlerinden anlarız.

    filmde dikkatimi çeken pek çok şey vardı. o hususlardan biri de kırmızı renginin fazla kullanımıydı. musa'nın evindeki kilimler, koltuk örtüsü, ofisteki koltuk, sigara paketleri, kırmızı şarap, kapı kolları, çay, kalemlik, çiçekler, necati'nin evindeki vazo, sokaklardaki otobüsler, sinem'in gömleği, sokakta oynayan çocukların kıyafeti, bilardo çuhası, sokak lambaları, klasörler, lokantadaki ekmeklik kapağı, necati'nin düğün hediye paketi, akbank tabelası, tamircinin alet çantası, tornavida sapı gibi pek çok detay kırmızıydı. zeki demirkubuz'un bu rengi neden bu kadar kullandığını bilmiyorum. bilen varsa bana da açıklamasını isterim.

    filmde dikkatimi çeken önemli bir husus vardı, o da musa'nın mahkemedeki tutumuydu. musa, patronunun karısını ve iki çocuğunu öldürmekten yargılanıyordu. musa, bu cinayetleri işlememesine rağmen kendisine isnat edilen cinayetleri reddetmiyordu. film boyunca işlemediği suçtan ceza alan hatta idama gidecek olan musa'nın bu suçlamalara neden karşı çıkmadığını düşündüm. ta ki filmin sonlarına doğru musa'nın serbest kaldığı gün savcıyla yaptığı konuşmaya kadar. savcı, musa'ya sıra dışı biri olduğu için, değerleri olmadığı için ve en önemlisi de inançsız biri olduğu için eleştiriler yöneltiyordu. bu kısacık konuşma musa'nın film boyunca anlamlandıramadığımız hayat felsefesinin temellerini ve niteliklerini bizlere gösteriyordu. film boyunca sadece ruhsuz duygusuz biri olarak gördüğümüz musa, savcıyla konuştuğu o anda âdeta bir filozof oluyordu. sohbet sırasında musa, savcıya patronunun evine bilgisayar işi için gittiğinden bahsediyordu. o sırada patronunun evinde karısı ve iki çocuğu bulunuyordu. musa, evde bulunduğu sırada bir an için de olsa gerçekten onları öldürmeyi düşündüğünü söylüyordu savcıya. savcı neden diye sorduğunda ise bir nedeninin olmadığını söylüyordu. işte o sırada musa'nın üzerine yıkılan cinayet suçlamalarına neden itiraz etmediğini idrak ettim. musa, öldürme eylemini gerçekleştirmese de bu cinayeti anlık da olsa zihninde canlandırmıştı ve bu yüzden kendini suçlu hissediyordu. bu suçluluk duygusundan dolayı üzerine yüklenen suçu reddetmeyerek bir nevi kendini cezalandırıyordu. burada musa'nın sahip adalet duygusunu ve vicdanını görüyoruz. ben o sahnede bunları düşündüm. belki de hiç alakası yoktur. bilmiyorum.

    --- spoiler ---