blog sözlük itiraf
-
Sıkılmıştım zaten, istifa edecektim ben de. Yoruldum patron. Bu külüstürün üstünde bir oraya bir buraya. Birbirimize ait değiliz biz, yakışmıyoruz, tamamlamıyoruz birbirimizi. Seninle değil, motorla. Sıkıldım kapılarda bekletilmekten, çöp kokan mahallere senin andaval aşçının yaptığı yemekleri taşımaktan. Senin sipariş beklediğim o boş vakitlerimi dolduran o bomboş kelamlarından. Gerçekten bazen çok boş konuşuyorsun. Çoğu zaman, bunu başka yerde söyleme, diyesim geliyor. Sonra vazgeçiyorum, çünkü söyle de rezil ol istiyorum. Sen ne anlarsın anasını satayım kapitalizmden, hümanizmden mesela. Sıkıldım senden de işinden de patron. Ben ahlaklı bir insandım. Ağzımı bozdu misal bu bilmem ne yaptığımın işi. Ve daha birçok şeyi diyemedim. Diyemedim anasını satayım.
Biz siparişi mutfakta bekleriz, bize ayrılan masada. Masanın sağ arka ayağı biraz kısa. Her seferinde o ayağının olduğu köşeye otururum, dayarım dirseğimi, dirseğime de çenemi. Şimdi diyeceksin ki altına bir şey sıkıştırsana böyle uğraşacağına. Deme boşver, Yapmadım işte. Ben de bilmiyorum neden. Ama ayar oluyorum sallanan masalara. Sırf bu yüzden istediğim üniversiteye gidemedim ben. Sınavda oturduğum masa dikkatimi dağıttı.'*' Neyse siktir et masayı şimdi. Gittim yine sabah dükkana. Bizim andaval aşçıya selamımı verdim. Beni gördüğünde o yüzünde beliren bir anlık somurtma geçtikten sonra. Aldı selamımı yüzüme bakmadan, işe koyuldu. Bir de yardımcısı var bunun az saf. Temiz anlamında değil. Saf yani, salak. İri yarı biraz da. fareler ve insanlar kitabındaki lennie gibi. Okuyanlar bilir. Okumayanlar okusun, yani bence. Neyse işi yoktu o sıra, dışarı çıkmak için kaş göz işareti yaptım. Lisede aşık olduğu kızı onüçüncü kez dinlemek için. Kafam açılsın diye sabah sabah biraz da. Manyağım evet. Ben de biliyorum. Ben sigaramı içerken patron belirdi kapıda. Gözleriyle arandı bir müddet, buldu sonra beni gözleri. Yaklaştı yavaşça. Bizim lennie geldiğinde fark etti onu. Sustu hikayenin en güzel kısmında. Gitti sonra işinin başına.
Bizim patron bir şey söyleyeceği zaman direkt söyler, lafı uzatmaz. Severim bu huyunu. Yine öyle bir andı işte.
" nasılsın ceteris "
" stabil. "
" oğlum bu iş seni yıprattı, günden güne süzülüyorsun, üzülüyorum bu haline. Ben seninle yolları ayırmaya karar verdim. "
" biraz sakar olduğum için mi "
" biraz mı " dedi bir an beliren bir şaşkınlıkla, hemen silindi tabii o şaşkınlık. Saniyenin bilmem kaçta kaçı kadar bir an. Sonra en mükemmel kısmına geldi işin.
" oğlum bizler kapitalist adamlarız, sen biraz hümanistsin. Bu işler sana göre değil. "'*' bakışlarım anlamsızlaştı, yüzüm buruştu, dudaklarım hafif aralandı o an. Ne diyor lan bu, der gibi yani.
" sıkıldım zaten istifa edecektim ben de. Yoruldum patron. Haklısın herhalde. " ayrılmadan önce veda ettim millete. Veda dediysem öyle şatafatlı bir şey değil. [https://m.youtube.com/watch?v=PnkQa1kzhG4 ~ şöyle] bir şeydi işte.
Uyumak için kafanızı yastığa koymadan önce, bir gün daha ne kadar kötü olabilir demeyin bence, bir tavsiye. Bamya yapmış annem aynı günün akşamı. Bamya ya, bildiğin. Mükemmel bir günün üstüne mükemmel bir yemek. Bu ne kadar pahalı biliyor musun diyor bir de. İyi de ben sevmiyorum diyorum. Ne kadar pahalı biliyor musun bu diyor. Anladım o sıra muhabbetin bir yere varmayacağını. Annem üzgün olduğumu anlamış olacak ki geldi yanıma sonra. Uzandım dizlerine, saçlarımı okşadı o narin elleriyle. Anlattım olan biteni. İstifa ettim dedim. İyi yapmışsın dedi, bu kadar. Yetti de zaten, rahatlattı beni. Annem neye ne kadar ihtiyacım olduğunu iyi bilir. O kapitalistin sözleri bir süre aklından çıkmayacak sanırım bu hümanistin. Acaba ne biliyor o bahsettiği kavramlara dair. Bedeni azami sınırlarına kadar zorlayıp, ücretini asgari tutan bu sistemde bakalım daha kimlere çalışırız sonra. Hayırlısı, vesselam.