yağmacı osmanlı
-
geçmişte yaşananların reddedilmemesi gerektiğiyle birlikte her devrin konjonktürüne, zaman ve şartlarına göre değerlendirmek gerektiği için biraz sert bir osmanlı tanımıdır. fakat her millet, geçmişiyle öyle ya da böyle yüzleşmiştir. burada bazı arkadaşlarımızın da yaptığı ve çok yanlış bulduğum "osmanlı'ya pislik atacağına x imparatorluğuna bak" safsatasıdır(burada safsata bir hakaret olarak değil, hatalı tez savunması olarak kullanılmıştır).
o dönemin çağdaş devletlerinde adil yargılanma, eşit yurttaşlık, bireysel dokunulmazlık, vicdani ret gibi birçoğu 20. yüzyıl'ın ortalarında yüzyıllarca süren mücadelelerin ardından ancak benimsenmiş(hatta birçok ülkede hala benimsenememiş) kavramlardan kimsenin haberi yoktu. evet başta portekiz ve ispanya, sonrasında fransa ve hollanda, akabinde de ingiltere coğrafi keşifler ile akıl almaz bir servetin sahibi oldu, dünyanın yarısını köle yapacak gücü elde etti bunların hepsi kabul. ancak osmanlı da gücü nispetinde avrupalı devletlerin yaptığı birçok şeyi yapmıştır. ekonomisi fetih ekonomisidir. tebaası da(o dönem halk kavramı yoktu, sarayın dışında yaşayan bütün halk padişah'ın malıydı) devletin en güçlü ve en zengin olduğu dönemde dahi ancak karnını doyurabilmiştir.
sebastian baltazar bux kardeşimin de detaylıca verdiği gibi kendi tebaasını sadece savaş ve vergi toplama zamanlarında hatırlamıştır. ekonomisi sadece kayda değer üretim yapan azınlık gayrimüslimlerin ve primitif tarımla uğraşan müslimlerin emeğini semirmek ve savaş kazandığı devletlerin toprağını, haracını alarak sürdürmekteydi. kendi tebaası arasında arapları tanımlarken "kavm-i necip", ermeniler için "millet-i sadıka" benzetmelerinde bulunurken türkler içinse "etrak-ı biidrak"(yani idrak edemeyen, kafası kıt türkler) yakıştırmasını uygun bulmuştur. aslen hırvat olan sadrazam kuyucu murat paşa'nın "türk dediğin merzifon eşeği, eşek değil köpekten aşağı" sözü(kendisi de hakkını hukukunu aramak isteyen insanları genç- yaşlı demeden hepsini öldürtüp kuyulara attırmıştır, zaten veciz sözünden de anlaşılacağı gibi bir türk nefreti olduğu ve sadist bir kişiliği olduğu bilinmekteydi, hatta ölümüne kadar 35-40 bin türk'ü öldürttüğü söylenir) bunu doğrular niteliktedir. çağdaş hiçbir devlet kendi esas halkına bu kadar zulmetmemiştir.
osmanlı hayranlığı sadece popüler böbürlenmeci türk dizilerinin insanları afyonlama ve insanları hayali zaferlere inandırma endekslidir. o tarih derslerinde bir kelimeyle geçilen savaş sonuçları(x ve y bölgesi osmanlılara geçti, a imparatorluğu vergiye bağlandı, karadeniz türk gölü yapıldı)nın on binlerce insanın ölümü, yüz binlercesinin emeklerini, çabalarını, her şeylerini bıraktıkları topraklarını terk ettikleri, kalan nüfus için de osmanlı'ya ödenecek verginin halkın sırtına yüklenmesi, açlık ve sefalet durumları olduğu asla belirtilmez. 200 yıl sonra teknolojide, bilimde, tarımda; yani hayatın her alanında geri kaldığında da bu durumların tam tersi osmanlı tebaasının başına gelmiştir. ii. mehmet(fatih sultan), kanuni gibi padişahlar osmanlı tebaasında zannettiğinizin aksine hiç sevilmezlerdi, çünkü yapılan fetihler halkın umrunda bile değildi(zaten anadolulu köylülerin yapılan fetihlerden haberi bile yoktu) .
gelelim "büyük devletler de yaptı" argümanına. bu hikayeyi yumurta-tavuk hikayesine benzetiyorum. 1500'lü yıllara kadar yapılan ateşli silah ve gemicilik teknolojilerine karşılık afrika'da birbirleriyle ok ve mızrakla savaşıp duran binlerce küçük klandan bahsediyoruz. kendisinden "from poverty to prosperity" dersini aldığım efsane hoca sir paul collier, bu durumu şöyle açıklamıştı: "afrika'da yiyecek kaynakları kısıtlı çünkü tarım yapmaya elverişli araziler az. aylarca hiç yağmur yağmayıp yılın diğer periyodunda ise aşırı yağış alması o bölgede tarım yapma şansınızı sıfırlar. büyük avrupa ovası denilen yerde ise iklimler daha dengeli, bu yüzden orada yaşayan insanlar karınlarını daha kolay doyurup geri kalan zamanlarını düşünmeye ayırırken afrika'daki insanlar sadece yemek bulmak için mücadele vermiştir" şeklinde açıklamıştı. şartlar tam tersi olsaydı emin olun ırkçılık kavramı "soluk benizliler" şekline evrilecekti.
edith piaf: görüşlerimin hepsi tartışmaya açıktır. beni kötüleyen dostlarımın mesaj kutumu sarartarak, sadece fikirler üzerinden sürdüğü sürece kapım herkese açıktır. konunun kişiselleşmesi halinde ise:
(bkz: engelle)
(bkz: başlıklarını engelle)