yunus emre
-
(bkz: yunus olmak)
Yûnus Emre, Tapduk Emre'nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü. Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı. Onlarla arkadaş oldu. Her öğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Duâ sırası Yûnus Emre’ye geldi. O da duâ etti. Duâda, “Yâ Rabbî benim yüzümü kara çıkarma! Arkadaşlarım kimin hürmetine duâ ettiyse, onun hürmetine duâmı kabûl et!” dedi. Duâ bitince, iki sofra yemek geldi. Arkadaşları; “Kimin yüzü suyu hürmetine duâ ettin?” diye sordular. Yûnus Emre; “Önce siz söyleyin.” dedi. Arkadaşları da; “Biz, Tapduk Emre’nin kapısında hizmet eden Yûnus’un hürmetine diye duâ ettik.” dediler. Bunun üzerine Yûnus Emre durumunu anlayıp, tekrar Tapduk Emre’nin yanına döndü ve kapısının önüne yattı. Tapduk Emre’nin gözleri görmüyordu. Kapının önüne varıp, ayağı bir şeye takılınca; “Bu bizim Yûnus değil mi?” diye sordu ve onu kabûl etti. O andan îtibâren Yûnus Emre, halkın dillerinden düşüremediği ilâhileri söylemeye başladı.
Bütün hepsi mükemmellik abidesi olan şiirlerinden en sevdiğim
Milk-i bekadan gelmişem,
Fani cihanı neylerem
Ben dost cemalin görmüşem,
Huri cinanı neylerem
Eyyub gibi maşukunum
Cevrin tahammül eylerem
Cercis’leyin Hakk yoluna
Çıkmayan canı neylerem
İsmail’em Hakk yoluna,
Canımı kurban eylerem
Çünkü bu can kurban sana
Ben koç kurban neylerem
İsa gibi dünya koyub
Gökleri seyran eylerem
Musa’yı didar olmuşam,
Ben lenterani neylerem
Derviş Yunus maşukuna,
Vuslat edince mest olur
Ben şişeyi çaldım taşa
Namus ü arı neylerem.