ölüm
-
Bulunduğu yerde kendisinden daha ciddi ve daha gerçek başka bir şeye şahit olamayacağınız hayatta olmama durumudur.
Ben ölüme anlam yüklemeyi seviyorum. Bu annenizin size olan sevgisi ya da düşmanınızın size olan nefreti kadar gerçek bir durum. Asla şüpheye düşmezsiniz. Canlı bir bedeni düşünün. Bir aile bireyiniz olsun. Onunla gülüyor, eğleniyor, hiç son yokmuş gibi vakit geçiriyorsunuz.
Birgün o ölüyor. İnancınıza gore ya da istediğiniz bicimde bir cenaze merasimiyle onu gömüyor/yakıyor/ ya da tabutla göle salıyorsunuz. Gömülmeyi seçelim. Birgün önce onunla gülüyor, egleniyorsunuz, bugün onu issiz bir yerde toprağın altına bırakıp kaçıyorsunuz. Halbuki o hala orada. O hala aramızda ama nefes almıyor. Konuşmuyor, hayatta değil. Ama tüm bedeniyle aramızda. Gidip toprağı kazsanız birgün önce gülüp eglendiginiz kişiyi göreceksiniz. Sarilsaniz o, opseniz o... ama geri dönmüyor...
Bu benim için travma seviyesinde bir varoluş kaygısı. Şükürler olsun, yakınlarım hala hayattalar. Fakat bu kaçınılmaz bir son. Bu kadar anlam yüklemeli mi bilmiyorum. Modern dünyada ölüm acısı en fazla 1 yıl sürer diyorlar. Peki yarattığı travma?