2020
-
orta çağdan mikro ölçekte deneyimler yaşadığımız yıldır.
tanımı yaptıktan sonra başlayayım yazmaya. şimdi öncelikle emrah safa gürkan ve başka hozolarımız; 2020 için "bu nasıl lanet yıl", "bi kulak arkamız kaldı 2020", "2020'de görmediğimiz şey kalmadı ulan" vs gibi serzenişlere hak vermemekteler, abartmayın demekteler. bunu söylerken de orta çağdaki salgınları, savaşları, sefaleti, yaşam süresinin kısalığını vs örnek göstermekteler. haklı oldukları noktalar var ancak; geçen 7 aya baktığımda, o zamanki insanların yaşadığı problemlerin çoğunu bizim de (daha küçük ölçekli olsa da) yaşadığımızı görmekteyim.
- savaşlar: iran-abd gerilimi. tr&libya vs rusya, yunanistan, fransa, mısır gerilimi, ermenistan-azerbaycan gerilimi, ukrayna-rusya gerilimi, çin-hindistan gerilimi vs bir çok savaşa dönebilecek olayın eşiğinden döndük. hatta bazı bölgelerde çatışmalar, savaşlar şiddetlendi. elbette orta çağ'daki gibi büyük çaplı bir savaş oluşmadı ama; o çağlarda 10 yılda bir savaşmaya alışmış toplum ile 21. yüzyılda en son büyük savaşını 60 sene önce yaşamış dünya toplumunun psikolojisi bir mi? elbette değil. ve o zamanın insanını savaşa ikna etmek, götürmek kolay. adamların geçim kaynağı savaş-ganimet. onuru için savaşa giden adamlar var. günümüz toplumunda savaşın yıkıcılığı medya ve sosyaal medya ile bu kadar ayan beyan ortadayken insanların savaş, gerilim, çatışma gibi kavramların mikro ihtimalinden bile korkması, tiksinmesi, bu ihtimal nedeniyle psikolojisinin gerilmesi çok normal.
-doğaya karşı acziyet: sene başından beri dünyanın çeşitli yerlerinde deprem, yangın,sel bir çok felaket yaşandı. ilk aklıma gelenler; avustralya'da yangın, arnavutluk depremleri, türkiye'deki deprem/çığ/sel felaketleri. elbette yine orta çağdaki gibi massive kayıplar olmadı belki ama gelişmişliğimizle, teknolojimizle, globalleşmemizle övündüğümüz şu çağda yangın nedeniyle binlerce ağaç, hayvan yandı. ve tüm dünya uzunca bir süre çaresizce çırpındı durdu. depremler keza aynı şekilde. bugün halen daha büyük istanbul depremi, büyük california depremi olursa ne yapacağımızı bilemiyor, kurbanlık koyun gibi o son günün gelmesini bekliyoruz. ne acı. ve bu felaketlerin gerçekleşme ihtimali, enkaz altında günlerce bekleyip açlıktan, soğuktan ya da yangından böğüre böğüre geberme ihtimali ne kadar büyük bir yük insan psikolojisinde.
- salgın: insanların 2020'ye nefretle bakmasının belki de en büyük nedeni. antik ve orta çağ'da yaşanan salgınlarda milyonlarca insan ölüyordu. evet ölüyordu. ama o zamanlar zaten belli aralıklarla endemiler çıkıyordu. bölgesel salgınlarda bir çok dönem insanlar ölüyordu ve tıp henüz bu kadar gelişmemişti. şimdi yine o övündüğümüz gelişmişlik, medeniyet, tıp bilimi bizi bu salgın korkusundan kurtaramamış durumda. ölüm oranları daha az belki ama o virüsün ekonomiye, sağlık sistemine, psikolojiye vurduğu darbenin büyüklüğünü hepimiz bizzat yaşadık gördük. ve yine hem medya hem sosyal medya sayesinde belki hiç umurumuzda olmayacak yerlerdeki insanların acılarını, sıkıntılarını da gördük, izledik. her an bir paranoya, her an bir tedirginlik epey yara açtı bizde.
- sefalet: ülkenin ve dünyanın bir kısmının içinde bulunduğu ekonomik kriz, geleceğe güvensizlik, sosyal/ekonomik bunalım hepimizin malumu.
-siyasi belirsizlik: tüm dünyada aşırı sağ'ın yükselişi, dikta yönetimlerin iyice belirginleşmesi, hiç bir ülkede yarın ki siyasi ortamın ne olacağının bilinmemesi vb gibi şeyler. giderek artan çıkar çatışmaları ve gerilimin yüksekliği de cabası.
bu sene ve bu yaşanan sıkıntıların sonunda ne olur; #151020 şurada yazmıştım kendimce bişiler. tahmin onlar da net emin değilim ama 2020'nin ilk 7 ayının yarattığı etkiler, oluşturacağı sonuçlar sandığımızdan daha büyük olacak bence.