safinaz


  • (bkz: cem karaca)'nın 1978 yılında yaptığı; türkiye'nin belki de dünyanın ilk senfonik-rock çalışmalarından birinin adı olan, 18 dakikalık harika şarkı, hatta müzikli bir roman. ayrıca; bir kadın ismidir.
    şarkıdan bahsetmek gerekirse;
    cem karaca bu şarkıda, şehirde zor şartlarda yaşayan çekirdek bir ailenin kızı safinaz'ın hikayesini anlatır. şarkıdaki kahramanlar;
    safinaz
    safinaz'ın babası kapıcı kasım
    safinaz'ın annesi asiye ve
    jön niyazi.

    şarkı çeşitli bölümlerden oluşur. aynı bir roman gibi, dizi ya da sinema filmi gibi. fakat bu bölüm değişimlerinde sadece sözler değil; müzik, karakterler, mekanlar da değişir. kurgusu çok sağlam ve çok güzeldir bu şarkının. ve uyarayım epey uzun bir entry olacak, şarkıyı açıp okuyunuz. hazırsanız başlayalım.

    şarkının ilk bölümünde genel olarak safinaz'ın baba ve annesinin yaşamını, iç dünyalarını görürüz. günlük rutinleri, çalıştıkları işler ve hayata bakışları. bu ailenin hayata bakışını en güzel özetleyen cümle şudur;
    "yeni bir gün diye düşünmedi ki, değişik ne olacaktı ki?"

    bu cümle sadece kapıcı kasım ve ailesinin hikayesini özetleyen bir cümle değil aslında. şarkının yazıldığı yıllarda da günümüzde de geçim sıkıntısı çeken, hayatı aynı monotonlukta yaşayan milyonların kafasından geçen, geçmese de onlara uyarlanabilen bir cümle. başımıza majör bir olay gelmedikçe (vefat, hastalık, deprem, savaş veya okul bitmesi, iş değiştirme, taşınma vs gibi) hep aynı şeyleri yaşamıyor muyuz hakikaten? okula/işe git gel. kendine üç dört saat vakit ayırdığını san, uyu hoop tekrar aynısı. çıkabilirsen senede bir-iki hafta tatile ya da memlekete git. bitti gitti. ülkemiz insanının %80-90'ı bu şekilde malesef. iş değiştirdin diyelim, başka bir patrona aynı şekilde para kazandır, sigorta için-izin için sürün dur. ya da tatile gücün yettiği kadarıyla belli lokasyonlara git, gel. dönünce de gittiğine lanet et. heeey gidi heey. neyse şarkıya dönelim. ikinci bölüm safinaz'ın büyüyüp okula gidişiyle devam eder. müzik ve ritm değişir. harika bir gitar ile başlarız ikinci bölüme. şarkı biraz kasvetlenir sanki. üflemeliler biraz daha geriden gelir.

    ikinci bölümün ilk paragrafında zaman değişir. safinaz orta ikiye başlar ve sınıflarını geçer başarı ile. kasım'ı bu bölümde kızıyla gurur duyan, okuması için her şeyi yapan, kızının kendisi gibi olmaması için çabalayan bir karakterde olduğunu görürüz. ilk bölümde hayattan bıkkın yorgun kasım'a safinaz'ın başarısı, okulu hayat verir.

    yeni günden umutsuz, "değişik ne olacaktı ki" diye soran kasım; "okusun tek, taş çekerim sırtımda" diye bağlanır hayata ve işine. fakat müziğin ritmi bir anda artar ve safinaz'ın ailesi dışında gelişen şartları öğreniriz.

    Her şeyin fiyatı artıyordu ancak
    Her şeyin fiyatı artıyordu ancak
    Et, süt, bez, tuz ve de yakacak
    Ve kitap ve kalem ve defter ve de açacak
    Artmayan tek şey aylığıydı Kasım'ın

    bu müziğin temposunun arttığı kısımlarda cem karaca'nın sosyal-ekonomik meselelere yönelik bakış ve yorumunu da görürüz. sadece geçim derdine değil, toplumsal sınıf farklarına da laf çakar karaca;
    "Safinaz'ın okuduğu kitaplar yazıyordu
    Bir doktorun işçiden şerefli olduğunu"

    ardından müziğin temposu tekrardan düşer ve ikinci bölümün başındaki gitarı duyarız tekrardan. kasım bir kaç ay daha sıkar dişini fakat artık maaşı ve masrafları birbirini dengelemeyecek hale gelir. mecbur okuldan alır kızını, o da çalışmaya başlayacaktır.
    "Okul önlüklerini ağlayarak çıkardı
    Daha on dördünde fabrikaya başladı Safinaz" sözleri ile ikinci bölüm biter ve üçüncü bölüme geçeriz. safinaz artık bir çocuk işçidir. genç kızdır.

    müzik yeniden şekil değiştirir. mekan da değişmiştir. artık kapıcı dairesinin dışına, fabrikaya geçeriz. sokakları, toplumu tanımaya başlarız. müzikte bu değişime uygun bir şekilde başlar. ve bu bölümde safinaz'ın düşüncelerinin, karakterinin de değiştiğini görürüz. çünkü o genç bir kızdır ve dış etkenler, toplum onu değiştirecektir. harika bir karakter gelişimi vardır bu bölümde.

    sözlere baktığımızda ise safinaz'ın da ilk bölümdeki babasına benzemeye başladığını görürüz. babası gibi erken kalkar, babası gibi aynı sokakları geçerek her gün aynı işin başına geçer. ama bir fark vardır. kasım sadece kendi ailesi ile ilgilenirken; safinaz artık dünyayı ve insanları tanımaya gözlemlemeye başlamıştır. kasım'ın ailesi dışındaki dünyası için herhangi bir söz yazmayan cem karaca üçüncü bölümde safinaz'ın dünyasını şöyle tasvir eder;

    "Kendi gibi insanlarla doldurup fabrikaları
    Kendi gibilerine satıyorlardı yaptıkları malları"
    safinaz çalıştığı yerdeki insanları gözlemlemeye başlamıştır çünkü. beraber çalıştığı insanların kendisi gibi oluşunu keşfeder. malları sattıkları kişileri saf bir şekilde kendisi gibi sanır. ve şarkı cem karaca'nın dönemin çalışma şartlarına attığı taşlarla devam eder.

    sendika yok, sigorta yok, iş güvenliği de yok! fakat safinaz at gibi çalışır. çalışma saatleri epey yüksektir, bunun yanında emeğinin karşılığını alamamaktadır. sonrasında safinaz'ın edindiği hobileri öğreniriz. hafta sonları sinemaya gider safinaz, foto roman okumayı sever, kuponlar keser. kendine küçük bir dünya kurar ama gittiği fabrika da sinema da onun dünyasını genişletecek ve değiştirecektir. şöyle ki; cem karaca bu bölümde safinaz için şöyle muazzam bir tespit yapar. günümüzde de halen karşılaştığımız bir tespit.

    "Safinaz hafta sonları sinemaya gidiyor
    Bekliyor filmlerdeki o zengin bey çocuğunu" burada safinaz'ın hayatından sıkılmaya başladığını görürüz. sinemanın etkisi ile bambaşka hayatlar yaşandığını görür, onlara özenir. o zamana kadar ailesi, okulu ve kapıcı dairesinin dışındaki dünyada yaşanan hayatlardan bihaber olan safinaz; sinemanın gücü ile değişmeye başlar. bu değişime fabrikadaki arkadaşları da katkı sağlar. safinaz onların davranışlarını görür, onlara da özenir.

    Kendinden büyük kızlar kuaföre gidiyorlar
    Hafta sonları boyalar sürüyorlar yüzlerine
    Pazartesileri localardan localardan söz ediyorlar
    Safinaz hiç anlamadan bakıyor yüzlerine

    bu bölümde kasım ve asiye ile ilgili de çok küçük bir kaç done alırız. kasım artık iyice bıkmış, kader diyip işi şans oyunlarına bırakmıştır. anası asiye ise yaşlanmakta ve yorulmaya devam etmektedir. safinaz ise bu eve erkenden gelmek istememeye başlar. aylığından para biriktirip o da pudra alır, güzel kıyafetler alır. ve bir hafta sonu eve geç gelir. üçüncü bölümümüz de bu şekilde biter. üçüncü bölümün sonunda; safinaz'ın kendine aldığı şeyleri aldığı şeyleri anlatırken çalan müziğin, konuya uygunluğuna ayrıca bir dikkat etmenizi rica ederim.

    dördüncü bölümde mekan ve karakterler tamamen değişir. hani sezon finali yapar ya diziler, en heyecanlı yerinde. cem karaca da safinaz'ın neden geç geldiğini hemen anlatmaz. yepyeni bir karakter sokar yeni sezonun ilk bölümünde diziye. jön niyazi. dördüncü bölümün ilk kısmında niyazi'yi tanırız. lise sondan terk, emekli bir babanın oğlu, dostları tarafından jön olarak tanınan niyazi. müzik tamamen değişmiş daha arabesk bir hava almıştır. jön niyazi birinci tekil şahısta kendini anlatmaya devam eder. lisede çok çakmıştır matematikten ama şimdi matematikten bulur yolunu. burada eğitim sistemine yine ufaktan bir giydirme vardır.

    levazımcı babası fabrika patronunun dostuymuş, fabrikada muhasebeci olarak işe sokmuştur niyaziyi. niyazi işe girişini anlatırken şöyle muazzam ve ince bir detay katar cem karaca şarkıya;

    Peder sağolsun levazımcıydı
    Çok dostları vardı o zamanlarda
    Eskiden yağ tüccarıymış şimdiki patron. patron'un eskiden yağ tüccarı olması burada muazzam bir detay. hatırlayın 70'li yıllarda yağ sıkıntısı yaşanmaktaydı ve yağ, un gibi temel gıda malzemeleri karaborsaya düşmüştü. niyazi'nin patronu; şarkının geçtiği zamanlarda bir fabrikatör. fakat eskiden tüccar. buradan anlıyoruz ki patron karaborsacılık yaparak haksız kazançla o fabrikayı açmıştır. niyazi, safinaz, kasım gibiler ise sürünerek, mutsuz ve umutsuz şekilde sürdürürler hayatını.

    dördüncü bölümün ikinci kısmına ise; niyazi'nin "ne biçim dünya bu, dinine yandığım. aç bi ufak daha kafamızı bulalım" sözleri ile geçeriz. anlarız ki niyazi bir meyhanede demlenmektedir. dördüncü bölümün ikinci kısmında ise niyazi sarhoş bir şekilde çevredeki abileri ile konuşur. bu sırada müzikle beraber arkadan çok profesyonel ses efektleri, dış sesler duyarız. kadeh sesleri, rakı doldurma sesi, diğer abilerin sesleri, radyodadan gelen haber anonslarının sesleri vs. kendinizi o meyhanede niyazi ile içiyomuş gibi hissedersiniz.

    bu bölümde çevresine anlattıklarından doğru da safinaz'ın o hafta sonu eve neden geç geldiğini öğreniriz. jön niyazi ile buluşmuştur. aşkı tatmıştır. fakat niyazi için bu bir aşk değildir. niyazi övünerek bahseder. bu bölümün sözlerini tam olarak eklemek istiyorum.

    Ha onu diyordum abiler heh
    Adım Niyazi, Jön Niyazi de derler dostlar sağolsun
    Bir yavru düştü geçenlerde fabrikaya
    Ooo böyle fıstık gibi bir yavru ama adı biraz faul
    Aysel değil Canan değil ya, Safinaz
    Hoş hepsi naz olsa ne yazar bize he he
    Geçenlerde karşılaştık iş çıkışında
    Çaktım Beykozu dedim hani haftasonu anlarsın ya heh heh heh
    Bir kötü pudra sürmüş çıktı da geldi heh heh heh heh heh heh

    (bkz: böyle fıstık gibi bi yavru fakat adı biraz faul)
    (bkz: hoş hepsi naz olsa ne yazar bize heh heheh)
    (bkz: beykoz çakmak)

    meyhanedeki sesler yavaş yavaş azalır ve dördüncü bölümün sonuna geliriz. tamamen niyazi'ye ayrılan bu bölümden sonra mekanımız tekrar kapıcı dairesi olur. dördüncü bölüm aslında şarkının, şarkıda anlatılan hikayenin zirve noktasıdır. buradan sonra olaylar çözülmeye, sona yaklaşmaya başlarız. hani filmlerde dedektif ipuçlarını toplar toplar ve sonunda bir yere, kişiye yada bambaşka bir yere ulaşır ya. sonrasında olaylar çözüle çözüle bir anda filmin sonunda buluruz kendimizi. aha aynen öyle.

    dediğim gibi beşinci bölümde zaman da mekan da değişir. bir ramazan ayında teravih namazı sonrası asiye ve kasım'ın sohbeti ile başlar beşinci bölüm. asiye'nin şarkıya, hikayeye en çok etki ettiği bölümdür burası.

    Gelince Kasım usul usul dokandı
    Bu kızda bir haller var dedi Asiye

    Kasım irkildi, n'ola dedi, n'olabilir ki?
    Asiye sustu başını önüne eğdi
    Sonra da fısıldar gibi konuştu Asiye
    Dün gece sayıklıyordu, 'yapma Niyazi'

    buradan anlıyoruz ki safinaz ve niyazi bir süre daha görüşmüştür. hafta sonu gezmek dışında başka aktivitelere de başlamışlardır. bu aktiviteler niyazi'nin zoruyla olmuş olacak ki, safinaz uykusunda yapma diye yalvarır niyazi'ye. asiye ise bunun üzerine kızı ile konuşmak yerine babasına intikal ettirir konuyu. babası ise döver safinaz'ı. babası da sormaz kızım noldu diye. suçlu safinazdır. niyazi kim, ne yapmak istedi, seni zorladı mı diye sormaz ikisi de. yargısız infaz ile karar verilmiştir. söz hakkı yoktur kadının. ve bu dayak olayının anlatıldığı yerdeki müzik bizi yine o kapıcı odasında hissettirmek için yazılmıştır sanki. beşinci bölüm karaca'nın yazdığı şu sözler ile biter.

    "Hiç ağlamadı Safinaz, öylece baktı babasına
    O akşam, o akşam çıktı gitti ve bir daha eve hiç dönmedi"
    bu sözlerden sonra giren müzikte oldukça epiktir. sonrasında son bölüm, altıncı bölüm başlar.

    Baba evinden çıkıp gitmek kurtuluş mu, kurtuluş mu?
    Düşündün mü bu yolun sonu düzlük mü ya yokuş mu?
    Varacağın en son nokta doğru mu yanlış mı?
    Nereye Safinaz?

    Niyazi'den hayır ummak ilaçsız bir kele benzer
    Fabrikadaki yövmiyen söylesene neye yeter
    Bak duruyor hususiler, el ediyor cici beyler
    Nereye Safinaz?

    bu kısımda sanki cem karaca safinaz'a sorular sorar. nereye? diye. ama aslında bunlar safinaz'ın kendi kendine sorduğu sorulardır. nereye gidebilir ki? bu yolun sonu nereye çıkar ki? niyazi ona yardım eder mi? fabrikadaki yövmiye ile napabilir? dışarda hususi araçları ile gezen, onu kullanmak isteyen/el eden bir sürü cici beyler vardır. safinaz'ın artık güveni kalmamıştır. kendi kendine sorar. nereye safinaz? napacaksın? ne bok yiyeceksin? ailene, niyaziye, yövmiyene, kendine güvenin kalmadı. nereye?

    final bölümünün ikinci kısmında ise cem karaca seslenir safinaz'a. alternatifleri anlatır.

    Genelevde sermayesin, patron alır kazancını
    Dostun kumarda kaybeder senden çıkarır hıncını
    Yıllar geçer sen çökersin, dilenirsin aç avcunu nereye
    Nereye Safinaz?

    Bazen şansın yaver gider biri çıkar evlenirsin
    Bazen açarsın gözünü bir genelev işletirsin
    Söylesenize Safinazlar bütün bunlar kurtuluş mu? Kurtuluş nerede?
    Nerede Safinaz?

    ve şu can yakan soru ile bu harika şarkı sona erer.

    On binlerce Safinaz
    Kurtuluş nerede?

    sonu açık biter, öğrenemeyiz safinaz'ın sonunu. yazar-senarist bizim yorumumuza bırakır sonunu. zaten böyle filmler, kitaplar, diziler hep daha iyi değil midir? bizi düşünmeye, hayal etmeye iter. kızarız ilk başta ama sonra düşündükçe, o eserin büyüsü-etkileyiciliği artar bizim için. bu şarkı da aynı böyle benim için.

    türk müzik tarihinin söz, müzik, kurgu açısından en güzel şarkısıdır bu. şarkı adı altında bir roman okur, dizi ya da film izleriz aslında. bu eser; hayatın ta kendisidir. ekonomik sıkıntı, geleceğe karşı umutsuzluk, insan ilişkilerindeki yozlaşma, sınıf farkı, fırsat eşitsizliği, yolsuzluk-karaborsacılık, eğitimdeki çarpıklaşma, genç kızların hayalini sadece zengin bey çocuklarına indirgeyen sinemaya/eğitime/topluma eleştiri, aile-çocuk ilişkileri, toplumdaki ahlak anlayışı vs o kadar çok noktaya parmak basar, o kadar çok düşündürür ki insanı. of bee. çok büyük adamsın cem karaca çoook.