engelleme seçenekleri
OKURYAZANDAN GÜZEL BİR YAZI
ÇİÇEKLER*
Bir film, bir kitap, bir dergi, bir defter, bir kalem iyi gelebilirdi. Zengin kılabilirdi beni. Öyle hissederdim. Yeni bir kitap, yeni bir kıyafete (kılığa) bedeldi. Yeni bir defter heyecanlandırabilirdi ...devamını oku
ÇİÇEKLER*
Bir film, bir kitap, bir dergi, bir defter, bir kalem iyi gelebilirdi. Zengin kılabilirdi beni. Öyle hissederdim. Yeni bir kitap, yeni bir kıyafete (kılığa) bedeldi. Yeni bir defter heyecanlandırabilirdi ...devamını oku
OKURYAZANDAN GÜZEL BİR YAZI
ÇİÇEKLER*
Bir film, bir kitap, bir dergi, bir defter, bir kalem iyi gelebilirdi. Zengin kılabilirdi beni. Öyle hissederdim. Yeni bir kitap, yeni bir kıyafete (kılığa) bedeldi. Yeni bir defter heyecanlandırabilirdi yazan, yazmayı seveni. Sokaklarda olmaktansa balkonumda kalmayı tercih ederdim. En sevdiğim müzikleri dinleyerek, yazmayı ya da merakla açıp okuduğum kitapları okumayı. Onca binaya inat karşımda duran kiraz ağacına bakmayı severdim. Ya da annemin çiçeklerine kırmızısına, pembesine, beyaz gülüne bakıp dalıp gitmeyi, saatlerce düşünmeyi. Sadece bir çiçek değildiler. Onlar benim manzaramdı. Bazen dert ortağım, esin kaynağım bile olurlardı. En usta ressamın canlı tablolarıydı. Her gün, her seferinde aynı çiçekleri incelemekten, seyretmekten, sevmekten ve koklamaktan alıkoyamazdım kendimi. Çiçeksiz balkonlar ne kadar boş gelirdi. Eksiktiler, yalnızdılar sanki. Balkonun balkon olabilmesi bir çiçekle sağlanırdı kendimce. Böyle yer edinmişti zihnime. Çiçekler...
Bir çiçeğe bile bakmak, az veya çok sabır isterdi. Özen gerektirirdi. Sevgi isterdi. Sevmeyi bilmeyenlerin bir çiçeği olamazdı bence, olmamalıydı. Sevgi barındıramayanların. Ya da olurdu ve ölürdü. Benim de üniversitenin ilk yıllarında bir çiçeğim vardı. Mor bir sümbül. Lakin bende o sabır ve sevgi yoktu sanırım, yarım yıl sonra ölmüştü çiçeğim. Ya da sevmemişti beni, yerini, suyunu.
Annem çiçekleri çocukları gibi severdi. "Benim hiç çocuğum olmadığı için miydi?" diye düşünmüştüm. Sonraları kendime “Ben bir çiçeğe bile bakamam.” dediğimi hatırlıyorum. Oysa çiçeklerim olsun isterdim rengarenk, çeşit çeşit. Ama önce bir balkona yahut bahçeye sahip olmalıydım kendimce. Bir balkonum, bahçem olursa orayı çiçeklerle donatacağıma dair bir söz bile verdim kendime. Lakin sırf güzel gözüksün değil amacım. Çocuk sahibi olur gibi, evlat edinir gibi edinmek niyetindeyim. Çiçekleri gösteriş amaçlı kullanan onca insana inat. Onlar canlı bir sanat eseri. Ve öldürülüp satılması kadar yaralayıcı bir şey olamaz, olmamalı. Umarım çiçeklerin katledilip satılmadığı bir dünya var olur. Umarım..
Ve bir gün her renkten, her ırktan çocuğum olacak bahçemde, balkonumda. Zenginim diyeceğim. Çünkü bahçemde soyut somut bir sürü şey edindim. Çiçekler içindeyim. Artık zenginim anne…
Sevgiyle...
ÇİÇEKLER*
Bir film, bir kitap, bir dergi, bir defter, bir kalem iyi gelebilirdi. Zengin kılabilirdi beni. Öyle hissederdim. Yeni bir kitap, yeni bir kıyafete (kılığa) bedeldi. Yeni bir defter heyecanlandırabilirdi yazan, yazmayı seveni. Sokaklarda olmaktansa balkonumda kalmayı tercih ederdim. En sevdiğim müzikleri dinleyerek, yazmayı ya da merakla açıp okuduğum kitapları okumayı. Onca binaya inat karşımda duran kiraz ağacına bakmayı severdim. Ya da annemin çiçeklerine kırmızısına, pembesine, beyaz gülüne bakıp dalıp gitmeyi, saatlerce düşünmeyi. Sadece bir çiçek değildiler. Onlar benim manzaramdı. Bazen dert ortağım, esin kaynağım bile olurlardı. En usta ressamın canlı tablolarıydı. Her gün, her seferinde aynı çiçekleri incelemekten, seyretmekten, sevmekten ve koklamaktan alıkoyamazdım kendimi. Çiçeksiz balkonlar ne kadar boş gelirdi. Eksiktiler, yalnızdılar sanki. Balkonun balkon olabilmesi bir çiçekle sağlanırdı kendimce. Böyle yer edinmişti zihnime. Çiçekler...
Bir çiçeğe bile bakmak, az veya çok sabır isterdi. Özen gerektirirdi. Sevgi isterdi. Sevmeyi bilmeyenlerin bir çiçeği olamazdı bence, olmamalıydı. Sevgi barındıramayanların. Ya da olurdu ve ölürdü. Benim de üniversitenin ilk yıllarında bir çiçeğim vardı. Mor bir sümbül. Lakin bende o sabır ve sevgi yoktu sanırım, yarım yıl sonra ölmüştü çiçeğim. Ya da sevmemişti beni, yerini, suyunu.
Annem çiçekleri çocukları gibi severdi. "Benim hiç çocuğum olmadığı için miydi?" diye düşünmüştüm. Sonraları kendime “Ben bir çiçeğe bile bakamam.” dediğimi hatırlıyorum. Oysa çiçeklerim olsun isterdim rengarenk, çeşit çeşit. Ama önce bir balkona yahut bahçeye sahip olmalıydım kendimce. Bir balkonum, bahçem olursa orayı çiçeklerle donatacağıma dair bir söz bile verdim kendime. Lakin sırf güzel gözüksün değil amacım. Çocuk sahibi olur gibi, evlat edinir gibi edinmek niyetindeyim. Çiçekleri gösteriş amaçlı kullanan onca insana inat. Onlar canlı bir sanat eseri. Ve öldürülüp satılması kadar yaralayıcı bir şey olamaz, olmamalı. Umarım çiçeklerin katledilip satılmadığı bir dünya var olur. Umarım..
Ve bir gün her renkten, her ırktan çocuğum olacak bahçemde, balkonumda. Zenginim diyeceğim. Çünkü bahçemde soyut somut bir sürü şey edindim. Çiçekler içindeyim. Artık zenginim anne…
Sevgiyle...
entry akışı (yeni)
klasik görünüm
-
depremin bize öğrettikleri
acizliğimizi vuruyor yüzümüze.
-
mona roza
MONA ROZA
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kirik kus merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karsi kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavsanlar daga
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yagmur igri igri düser topraga
Ulur aya karsi kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakisin ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Acma pencereni perdeleri çek..
Zeytin agaçlari sögüt gölgesi
Bende çikar günes aydinliga
Bir nisan yüzügü, bir kapi sesi
Seni hatirlatiyor her zaman bana
Zeytin agaclari, sögüt gölgesi
Zambaklar en issiz yerlerde açar
Ve vardir her vahsi çiçekte gurur
Bir mumun ardinda bekleyen rüzgar
Isiksiz ruhumu sallar da durur
Zambaklar en issiz yerlerde acar
Ellerin ellerin ve parmaklarin
Bir nar çiçegini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadin
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmaklarin
Zaman ne de cabuk geciyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göge bu kadar
Zaman ne de çabuk geciyor Mona
Aksamlari gelir incir kuslari
Konar bahcenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sari
Ahhh! beni vursalar bir kus yerine
Aksamlari gelir incir kuslari
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Incir kuslarinin bakislarinda
Hayatla doldurur bu bos yelkeni
O masum bakislar su kenarinda
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kirgin kirgin bakma yüzüme Roza
Henuz dinlemedin benden türküler
Benim askim sigmaz öyle her saza
En güzel sarkiyi bir kursun söyler
Kirgin kirgin bakma yüzüme Roza
Artik inan bana muhacir kizi
Dinle ve kabul et itirafimi
Bir soguk, bir garip, bir mavi sizi
Alev alev sardi her tarafimi
Artik inan bana muhacir kizi
Yagmurlardan sonra büyürmüs basak
Meyvalar sabirla olgunlasirmis
Birgün gözlerimin ta içine bak
Anlarsin ölüler niçin yasarmis
Yagmulardan sonra büyürmüs basak
Altin bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanli kus tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapali gece güne
Altin bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadi kirik kus merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller
Sezai Karakoc
-
aferin
farsça olup, övme, kutsamak, takdir ve alkışlama anlamlarını içerir.
-
emek
türkçe emge(göğüs) kelimesinden gelir. ki kutsal bir anlam ifade ettiği söylenir.
-
vesselam
arapça olup selam kelimesinden türemiştir. barışla, huzurla, kurtuluşla anlamını içerir.
-
selam
selam, arapça slm kökünden gelir. huzur, barış, sağlık ve esenlik anlamlarını içerir.
-
testere
dilimize farsçadan gelmiş olup, aslı desteredir. dest el, ere kelimesi bıçkı anlamına gelir.
-
mantıku't tayr
Ferîduddîn Attar tasavvufi mesnevi konusunda klâsik İran Edebiyatının devidir. Mantı'kut-Tayr ise en tanınmış kitabıdır. Kitapta velâyetin mertebelerini hikâyelere bezeyerek, kuşların dilinden, kuş güzelliğiyle anlatır. Bir şark klâsiğidir.
"Kuşlar ülkesinin bütün kuşları Kaf Dağı'nın ardındaki padişahları Simurg'u bulabilmek için yola çıkarlar. Yolculuk uzun ve zorludur. İsteği ve sebâtı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülürler. Kaf Dağı'na varanların önünde ise hepsi birbirinden çetin yedi vadi uzanmaktadır. İstek, aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, yokluk ve vadileri."
Bu eserde temsilî bir sûrette vahdet-i vücûd ele alınmıştır. Kuşlar\sâlikler, hakikat yolunun yolcularıdır ve "Bu zamanda hiçbir ülke padişahsız değil, bundan böyle bizim de padişahsız kalmamamız lâzım. padişahsız ülkede nizam, intizam olma...z. kendimize bir padişah seçelim." derler. Hüthüt, kılavuzları yani mürşidleri olur.
Attâr, hüthütün ağzından halkın itirazlarına cevap verirken münasebet düşürerek hikâyeler söylemektedir.
Mevlânâ, mesnevisini söylerken Mantık'ut-Tayr'dan istifade etmiş, bazı hikâyeleri tekrar işlemiştir.
Attâr, eserinin yalnız şiir bakımından tedkik edilmemesini, dertle, aşkla okunmasını ister.
-
küfür olmayıp küfür etkisi yaratan sözler
insanın söylediğinden ziyade kalben hissettikleri karşı tarafı etkisine alır.
-
mübarek
mübarek
Arapça kökenli olup bereketli, kutsanmış anlamına gelir. Münir Derman şöyle der.
"ALLAH kelamında:
"Kaf ' Sûresinin 9. Âyetinde :
"Biz Semâ' dan Mübarek su indirdik. Sudan her şeye hayat verdik. Yoksa inanmıyor
musunuz?..." Buyurulmuştur.
Cenab-ı HAKK bir çok şeylerden bahsederken "Mübarek" lâfzını söyler.
Bu kelimenin Arapçadan başka dilde mukabili yoktur.
Kelime olarak.
Mübarek zeytun ağacı Mübarek Mekke Mübarek su
Mübarek beraat gecesi...
Mübarek kelimesiyle HAKK kendi yarattıklarını tenzih ediyor.
Kendi Ecel-li Âlâlarını tesbih ediyor.
Mübarek lafzını yerinde kullanmak ALLAH'ın yarattıklarını tesbih olur.
Dikkat edilmelidir.
Mübarek kelimesinin bir de gizli bir mânası vardır.
İzah edilemez.
"Hamden kesiran teyyiben mübareken fihî"
"İçinde bir hamd, çokluk, temizlik, bereketli oluş olarak..." de bu gizlidir
- pek bir şey yok