engelleme seçenekleri



ceteris paribus kullanıcısı size özel mesaj gönderemez.


ceteris paribus kullanıcısının yazdığı hiçbir entryi görmezsiniz.


ceteris paribus kullanıcısının açtığı hiçbir başlığı görmezsiniz.
not: bu engelleme türü önerilmez (bkz: #46343)


78· 0· 0· 0· 2529 gün önce
İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.
külebi
İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.
külebi
entry akışı (yeni)
klasik görünüm
  • blog sözlük itiraf

    Şöyle kimselerin olmadığı bir yerlerde yaşayayım istiyorum bazen. Ama bildiğin tüm zerrelerimle istiyorum. Öyle alelade bir istek değil. Veya kalabalık içindeyken bir anda herkesin kaybolduğunu hayal ediyorum. Öyle sıkıldım ki her gün aynı kalabalığı aynı şekilde görmekten. Hiçbir farklılık yok lan. Her şey yeknesak. İnsanların olmadığı bir dünya hayal ediyorum, ya da bir şehir. En azından mahalle filan. Düşüncesi bile rahatlatıyor insanı. Üstelik ben yalnız biriyim. Bildiğin günlerce kimseyle konuşmadığım oluyor. Belki de çok alıştım bu bir başınalığa, ondan insanlardan sıkılıyorum. Yine de sıyrılamıyorum bu kalabalığın içinden. Zaten sıyrılsam da kafamın içinde koşturup durmalarından kurtulamıyorum. Sürekli birilerinin bir şeyler mırıldandığını duyuyorum beynimin içinde. Üstelik bu mırıldanmalar bazı geceler uyutmuyor beni. Sabahları gözlerim şişmiş vaziyette, balkonda sigara içerken ayılabiliyorum. Serçelerim var her sabah ziyaretime gelen. Ah onlar da olmasa. Ne tüyleri güzel, ne de sesleri aslında. Sıradan, bayağı kuşlar. Tüyleri ve sesleri güzel ve farklı olan kuşlar kafese mahkumdurlar. Ama serçeler öyle mi ya. Özgürler alabildiğine. Bunu da bir yerde duymuştum anasını satayım, şimdi hatırlayamadım. Neyse abicim, serçeler varsın özgür olsun. Benim derdim o değil zaten. Ben, bizim ne güzelliğimiz var da mahkum olduk şu hayata, burasını anlamıyorum işin. Belki yalnızca aptalca bir bakış açısı benimkisi. Neyse tamam. Neyse. Belki birisi açar bu kafesin kapısını, biz de uçarız hiç bilmediğimiz yerlere.

    Hazır gelmişken bir de itiraf bırakayım madem, şu eti brownilerin kağıdını da yerdim ben. Ondan mı böyle salak bir şey oldum la acaba?
  • canı istemiyorsa telefona yanıt vermeyen insan

    Saygı duyulması gereken insan olmakla kalmayıp rahatsız edilmemesi gereken insandır aynı zamanda. Aranan kişinin telefonu üç kere çaldıktan sonra çağrı bitirilmelidir. Bu en önemli nezaket kurallarından biridir. Değilse de yapılsın bi zahmet.

    Ayrıca buradan bu ısrarla arayan nezaketsiz, görgüsüz kardeşime de seslenmek istiyorum. Birader, (genelde erkek cinsi arıyor, malesef. Zaten karşı cins olsa bu yazıya gerek kalmazdı, çünkü konuşmak istememe gibi bir durumum olmazdı. zira öyle zamanlarda insan bir şefkate ihtiyaç duyuyor. Ve bu şefkati size halı saha maçına çağırması muhtemel kalın bir ses sağlayamıyor. Son olarak, bu parantez hiç olmadı galiba ya.) aradın açmadık. Çağrı biter bitmez bir daha aradın, yine açmadık. Belli ki konuşmak istemiyoruz. Ne diye uğraşıyorsun. Konuşmak istesem zaten açarım. Hatta sen yorulma, ben seni ararım. Ama yok, illa otuz kere arayacaksın. Yapma bunu. Lütfen.
  • anne ile girilen diyaloglar

    Abim ile annem benim uykuya düşkünlüğüm hakkında muhabbet ederler.

    '' anne, bu ceteris sabahları uğraştırıyor mu hala seni. ''
    '' ilk uyandırma girişiminde sanki onuncu kez gelmişim gibi bağırıyorum. hemen kalkıyor, uğraştırmıyor. ''

    Ardından tarafımdan yükselen sen nasıl annesin ya, insan evladına bunu yapar mı nidaları, gülüşmeler, abimin annemi tebrik etmesi ve annemle el sıkışarak kameraya poz verir gibi yapmaları... Bunlar nasıl insanlar hiç anlamıyorum.
  • blog sözlük itiraf

    bir süredir yeğenimle beraberim ve hayattan bezdim. Aslında çocuklarla iyi anlaşan bir insanım, çocukları severim hatta. Misal bir çocukla bir toplu taşıma aracında, markette vesaire karşılaşsak, kendisiyle anında arkadaşlık kurabilen bir yapıya sahibim. Ama şu sıralar anladım ki, çocuklarla olan birlikteliğim uzadıkça, iş boka sarıyor. Arkadaş, bir insanın cüzdanındaki paralar paramparça edilip konfeti yapılır mı. elli yirmi ne varsa. bir elli bir yirmi aslında. toplam yetmiş lira. içim acıyor yazarken. benim için büyük para. klavyedeki çoğu tuşu sökmüş atmış, ya bunu niye yapar bir insan. anladık çocuksun, ama buna ne gerek var abisi. seni bunu yapmaya iten sebep nedir. hadi hepsini geçtim, ya arkadaş bir insan evladı surata şaplak atarak uyandırılır mı. ağlayasım geldi hakikaten sabah sabah. zaten uyanmak yeteri kadar yıpratıyor insanı, bir de bu şekilde uyandırılmak çok acı geliyor insana o an. Ama gel de anlat. Sen bildiğin acı çekerken, kıs kıs gülüyor karşında. oğlum niye böyle şeyler yapıyorsun sen diyorum, çünkü uyuyorsun diyor. Mantığa bak la. ciddi ciddi soğudum çocuklardan.

  • laiklik

    Din hürriyeti ve din ile devlet işlerinin ayrılığı olarak iki cephesi olan anayasal ilke. Laiklik yerine bazen sekülarizm ifadesinin kullanıldığı da olur, bununla birlikte bu yanlış bir kullanım olur. Zira seküralizm daha çok sosyolojik bir ifadedir. Dinin toplumsal hayattaki öneminin azalması ve dindarlığın zayıflaması manasına gelir.
  • ankara'ya gelince hissedilenler

    Ankara'ya ilk kez üniversiteye kayıt olduğumda gitmiştim. Üniversite kayıt dönemi olması sebebiyle aşti diye adlandırılan o meşhur otogarda, milletin birbirini ezdiği bir kalabalıkta, üniversite kaydına geldiği belli olan kimi mağrur kimi heyecanlı çocukları, bir de ellerinde üniversite adlarının yazılı olduğu tabelayı tutan pazarlamacıları, badem bıyıklıları hatırlıyorum. Balkon duvarına işeyen sarhoş da hala gözümün önünde. Otobüsten inene kadar hiçbir şey hissetmememe rağmen, bu tabloyla karşılaştıktan sonra ister istemez heyecan sarmıştı benim de her bir yanımı, bunu hatırlıyorum. Titremeye başlamıştım hafiften. Bütün bu kalabalığın arasına nasıl karışacağım tedirginliğini yaşamıştım. Tanıdık bir yüz görmek umuduyla her bir yanı telaşla taramıştım ama nafile. Beni izleyen düşünceli gözlerden başka hiçbir şey bulamamıştım. Korktum ankaradan daha ilk gelişimde. Aştiden, o kalabalığın arasından çıkana kadar da geçmedi o korku. En son kendimi emek tarafına atabilmiştim. Sabah yedi soğuğunu yedikten ve büyük ağaçları olan o dar emek sokaklarında dolaştıktan sonra ancak kendime gelebilmiştim.

    İşte böyle yer etti bende o ilk geliş. Sonraları sıradanlaştı elbet, ankaraya gidiş geliş. Ama yine de her aştiye indiğimde, hatrıma gelir o ilk karşılaşmamız ve o an hissettiklerim. Hızlıca hissederim her seferinde. Ve her seferinde emeğe çıkıp dar sokaklarda büyük ağaçların altında yürüdüğümde aynı huzuru duyarım.

    Seviyoruz ankarayı. O kadar şehir arasından bir ankarayı. O kadar semt arasından, o yokuşlu cebeciyi seviyoruz. Belki en çetin kavgalarımızı orada yaptığımızdan, en derin ihtiraslarımızı orada yaşadığımızdan, aşkımızı orada bıraktığımızdan, ne bileyim.