sait faik abasıyanık

  • Sakarya doğumlu yazardır. bir çok dalda şiir, roman, öykü ve hikayeci.

  • 1906 'da sakarya'da doğdu. 11 mayıs 1954'te yaşamını yitirdi. türk hikaye yazarlarının önde gelenlerindendir.yazı hayatına 1930'larda başlayan yazar doğayı ve insanları basit ama o güne kadar hiç görülmemiş bir dille anlatır.özgündür. ölümünün ardından burgaz adasındaki evi müzeye dönüştürülür.her yıl adına verilen bir hikaye armağanı vardır.
  • guzel yurekli bir ogretmenin otizmli ogrencisinin karnesine yazdigi degerlendirmede adi gecen yazardir
  • Ne zaman kötü hissetsem, gelecek güzel günlere inancım zayıflasa açıp arka arkaya birkaç öyküsünü okuyorum. Daha ilk cümleden İnsanları sevmeye başlıyorum. Dünyayı gerçekten güzelliğin kurtaracağına dair naif bir umutla doluyorum.
  • 18 kasım 1906'*' de doğan 47 yaşında hayata gözlerini kapatan edebiyat tarihimizin önemli isimlerinden olan yazarımız. en beğendiğim şiiri
  • "Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
    Nasıl etsem nasıl yapsam da
    Meydanlarda bağırsam
    Sokak başlarında sazımı çalsam
    Anlatsam şu kiraz mevsiminin
    Para kazanmak mevsimi değil
    Sevişme vakti olduğunu...

    Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
    Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
    Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
    Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
    Oğlu bir şiir okusa
    Karacaoğlan'dan
    Orhan Veli'den
    Yunus'tan, Yunus'tan..."

    (bkz: şimdi sevişme vakti)
  • 18 Kasım 1906 yılında Sakarya da doğmuş şair, hikaye yazarı, romancı. çağdaş hikâyeciliğe yaptığı katkılarla Türk edebiyatında bir dönüm noktalarından bir tanesi sayılır. Hayatı boyunca sorumlu avare, gözlemci balıkçı, çakırkeyf sirozlu, küfürbaz şair, müflis tacir, züğürt yazar, hamdolsun diyemeyen rantiye, anadan doğma çevreci gibi sıfatlar ile anılmış olan sait Faik yazdığı eserler ve kişiliği ile arasında oldukça güçlü bağları olduğu bilinmektedir. Hiç evlenmeyen sait faik'in evliliğe yaklaştığı toplam da üç kadın oldu. İlk kadın'ı annesi onaylamadı. İkinci kadında ise teklifi red edildi. Nihayetinde annesinin isteği üzere nişanlanan sait Faik on ay sonra o kadından da ayrıldı.
    Sait Faik'in bazı eserleri şöyle;
    Semaver
    Sarnıç
    Şahmerdan
    Lüzumsuz Adam
    Mahalle Kahvesi
    Havada Bulut
    Kumpanya
    Havuz Başı
    Son Kuşlar
    Alemdağ’da Var Bir Yılan
    Az Şekerli
    Tüneldeki Çocuk
    Bu kitaplar içerisinde favorim alemdağ'da var bir yılan ve lüzümsuz adamdır.
  • devlet tiyatrolarında izlediğim meraklısı için öyle bir hikayeden sonra hakkında bir şeyler yazmak istediğim öykücülüğümüzün martı sesli denizi. eski ilkokul kitabında okuduğum bir öyküle tanımıştım kendisini. hikayenin adını tam hatırlamasam da kuşlarla ilgiliydi. Çok sevdiği, ölümlerine yas tuttuğu kuşlar. hayat dolu, capcanlı ve bambaşka bir anlatımı vardı. insanların kendisini deli görmesi, küçümesemesi, enayi gibi (aşırı saflığındandı belki) davranmasına rağmen severdi onları, tıpkı sevdiği gibi açgözlülüğüne rağmen martıları. kendisini yazıcı olarak tanıtır, insanların vardığı katip olduğu düşüncesine aldırış etmezdi.

    Eleştirel düşüncenin sanat alanındaki temsilcisi olmuştu. Camus’nün yabancısı yaşadığı dünyadan kopup kendi kendisini seyrediyor hissine kapılmış, Gregor Samsa dev bir hamam böceğine dönüşmüş, Steinbeck zenginlik hırsıyla yabancılaşmış insanı kaçmakta olan insanın gözünden anlatırken; Sait Faik insan içine karışmış, insanları sımsıkı kucaklamıştır.Köyden gelmiş, karısından bu diye bahseden Murtaza Çavuş ve bu durumu normal karşılayan Hacer Ana’yla sohbet etmiş, bütün arkadaşlarının kendisine isim takıp onunla alay etmesine göz yuman Celil’e onlar gibi davranmamış, insanların başını kaldırıp yüzüne bakmadığı uzun Ömer’in gözlerini güzel, temiz, iyi seklinde betimlemiştir.Karakterlerinin iyi yanını görüşü özünde erdemli ve iyi olan insanın dönemin koşulların cesaretlendirdiği modern insana dönüşmüş olduğunun farkında oluşundandır belki.Koşullar değişirse modern insan köklerini hatırlayacak, hayvanlığından çıkıp insan olacaktır.Bu insanileşmenin yolu da Murtaza Çavuş’u kınamak, küçümsemek yerine onunla sohbet edip ona doğruyu anlatmaktan, modern dünyanın efendiliğini yaşayamayan, toplumsal yozlaşmanın yükünü omuzlarında taşıyan Hacer Ana’yı yazmaktan, Celil’in babasına yazdığı mektuptaki sessiz çığlığından, kitle kültürüne hapsolmamış Uzun Ömer’i ötekileştirmeyip modern dünyanın pisliğini gören gözlerine bakmaktan; yani anlamaktan ve anlatmaktan geçmektedir.

    “…Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı… Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi…” (Son Kuşlar)

    "Çok hasta olduğum zaman, ateşim kırka yaklaştığı zaman ellerim büyür. Dev gibi ellerim olur. Çoğunca çocukluğumda olurdu.
    - Ellerim büyüyor, derdim.
    Büyükanam, yahut anam ellerimi soğumuş elleri içine alırlardı. "Yok bir şey, yavrum yok bir şey! Bak benim elimde ellerin" derlerdi. Sakinlerdim bir iki dakika. Yine büyürdü ellerim.
    Ellerim büyürdü ellerim. Ellerim ne kadar büyürdü aman yarabbi? Sokağa çıktığım zaman soğuktan ellerim küçülüverdi. Caddelerde idim. Binlere karşı birdim. On binlere karşı birdim." (YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN)

    Sen sonsuza kadar bizimle kalıcaksın güzel insan...