özünde iyi bir insan
-
hemen herkesin sıklıkla duyduğu, sıklıkla da kurduğu bir cümle.
elbette yeterince zorlanırsa her hatalı davranış için bir bahane, her abukluk için bir kılıf bulunabilir.
insanların eylemlerinin altında kısmen de olsa haklı görülebilecekleri, anlayışla karşılanabilecekleri bir durum ortaya çıkartılabilir. yani kısacası herkes özünde iyi bir insan olabilir. ancak ne yazık ki bazılarının özüne inebilmek için sondaj gerekmektedir. -
evet,normal şartlarda iyi bir insanım,ama şartlar normal değilse iyilikten eser bırakmaz o şartlar. -
bugüne kadar söylenen en çok yalanların başında gelir, kimsenin öz benliğini bilmeden "O iyi bi insan ama yeaa" diye ağlak insanların en çok arkasına sığındığı cümledir. okuyunca bile sinirlendim insanları nasıl bu kadar kesin ve net ayırabiliyorsunuz? -
bir nevi teselli cümlesi. ya aslında iyi biri değil normalde ama özünde iyi yani o kadar da kötü değil demek gibi bir şey bu. -
iyise gitsin cami yaptırsın, iyilik yapsın banane dediğim insandır. her haltı yer ondan sonra özünde iyi olur banane kardeşim banane...
ayrıca hangimiz özümüzde kötüyüz ki zaten. burada tartışılası bir soru geliyor insanın aklına. insan yaratılış itibariyle iyi midir yoksa kötü mü? ben uzunca süren tartışmalarımdan sonra şöyle bir cevap buldum; insan yaratılış itibariyle iyidir. bunu destekleyen örnekse çocuklar.. mesela bir cocukla karşılaştım annesine otel önünde sıralanmış bayraklardan neden türk bayrağının daha yukarıda olduğunu soruyordu. annesi çünkü o daha değerli falan dedi. çocuk sebebini sorunca annesi kem küm... ya da yine bizzat karşılaştığım bir örnek çocuk meyvesuyundaki koruyucu maddenin kendisini koruduğunu düşünüyordu :) şapşik. neyse..yani onlara ideolojileri değerleri yükleyen bizler kötüyüz ve bu yükeleme ile büyümekte olan iyi insan da kötü oluyor bence. -
sıkıntılı tipleri, yaptığı hatayı anlık olarak aklamak için kullanılan bir cümle -
İyilik sonradan kazanılmaz, kaybedilir. Kaybetmeyenlerle yolunuza devam etmeniz dileğiyle. -
Yok öyle bir şey ya. İnsan kendini avutuyor bu gibi cümleler ile. -
özüne pipetle inemediğim insanla çok da uğraşmamayı tercih ederim.
gerçi sevgi neydi ; emekti. -
Yok öyle insan
Doğası gereği insanlar iyiliği de kötülüğü de barındırır özünde kimse ne tamamen kötü ne de tamamen iyi olabilir her iyi olanın içinde kötülük
Her kötü olanın içinde iyilik vardır
Tabi kimisinin yaşadığı olaylar ve yerlerden ötürü
bazı özellikleri sivrilebilir toz pembe bir yerde büyür ise iyi olma ihtimali yüksektir
gerçek bir yaşam kavgasının içinde büyürse kötü biri olma ihtimali yüksektir
insan sadece adapte olur bizlerin özü adaptasyon -
yapılan yanlışı örtmek için kullanılan cümledir. bu kişiler narsist olmayı, yersiz egoyu güçlü görünmek sanıp bunu çevresindekilere yansıtmaktan da asla çekinmezler. -
Birileri de bizim için bu cümleyi kurduysa acınası haldeyiz demektir. Çünkü bu cümle öncesinde bir kusurumuz olmuş ki ardında özümüzün iyi olduğu vurgulanmış. Bana göre zaten herkes özünde iyi insandır. Mühim olan bu cümleyi birilerine kurdurtmadan özümüzü kaybetmeden yaşayabilmemiz. -
Yaptığı yanlışlar aşikâr dahi olsa inanmak istemeyen, bir yerlerinde güven kırıntısı arayan insanların, özünde hiç de iyi olmayan insanlar için kurduğu cümle. Bir nevi pollyanna sendromu veya amiyane tabirle züğürt tesellise de diyebiliriz. -
genellikle aptallığı sebebiyle baş belası olmuş şahısları affetmek için sebep gösteren ifadedir.
ancak unutulmamalıdır ki; akılsız dost, akıllı düşmandan daha tehlikeli olabilir. -
Yaptığı belli kriterlerdeki hatalar, sevenleri için ise belki daha büyük hatalar yapanlar için söylenmiş ve aslında içinde az da olsa bir merhametin bulunduğu kişiler için söylenmiş söz. Doğruluk derecesi ise bana kalırsa çok göreceli kalıyor. Özünde iyi midir sahi? Yoksa ne yaparsa yapsın ona farklı bir gözle bakmak istediğimiz için mi böyle düşünüyoruzdur? Yoksa düşünmek mi istiyoruzdur?
Sınıfımda bir kız var, dört seneden beri beraberiz. Biraz garip ama. “Kime göre neye göre?” dediğinizi duyar gibiyim ama dedim ya bu göreceli bir kavram diye. Burada bu “görecelilik” olgusu devreye giriyor. İnsanları sınıf ve kültür farklarına göre yargılayan birisiydi. “Ay! O ne öyle köylü gibi. Anneannem gibi konuşmaz mısın? Niye kendilerini aç bırakıyorlar, psikopat mı bunlar?” ve daha benzeri bir sürü şey söylerdi her gün. Bir insanın el emeği göz nuru ile toprağını işleyip ürününü satmasına niye böyle diyordu hiçbir zaman anlamadım. Peki ayakkabısının derisinin rengi solan çocuk? O cümleyi sadece anneanneler mi söylerdi. Bizim ne dememiz lazımdı ki? Mükemmellik kaygısı ile kalori alımlarını iyice düşüren ve her daim çok zayıf olan ama aynı zamanda da ortalama insanlardan çok daha zeki olan anoreksiya hastası insanlar için bilip bilmeden böyle söylemesi doğru bir şey miydi? İşte burada görecelilik iyice etkiliyor sanırım bizi. İyi de bunun kötülükle ne alakası var diyebilirsiniz ama bunları başkalarının fikir ve duygularını önemsemeden söylemeye hakkı olduğunu düşünmüyorum.
Lise birinci sınıfın ikinci dönemindeydim ve okul değiştirmiştim. Geldiğim ilk gün bana nasıl tuzak kurmuştu, hatırladıkça gülümsüyorum. Yanımda oturan ve “gruplaşma etkisi ile sessiz çocuğu ezelim.” kafasında olan bir çocuk vardı. Ondan camı açmasını istemişti ve cam da benim yanımda olduğu için çocuk benden rica etmişti. Ben de kırmayıp açmıştım. Sorduğu soru “camı niye açtın ki?” olmuştu. “Sen istedin ya.” dediğimdeyse “Hayır ben istemedim ki.” demesi ve hocanın bana kızarken kızla beraber bana bakarak sinsi sinsi gülmesi.
Bütün bunlar şimdi kafamda daha dün olmuş gibi geçiyor. O gün gözlerim nasıl yandıysa sanki şimdi de öyle yanıyor. Ben mi fazla hassastım yoksa onlar daha ergenliğe yeni girmek üzere olan akranlarım olarak fazla mı kötüydü bir türlü karar veremiyorum.
O zamandan bu yana aradan üç buçuk yıl geçti. O kızı çevreden ve ağaçların kesilmesinden şikayet ederken bir çok kez coğrafya dersinde dinlemiştim. O zaman niye camdan baktığımda sigarasını çöpe atmak yerine o çok savunduğu ağaçlardan birinin dibine atmıştı? Belki zil çalmıştı ve vakti olmadığı için çöpe yetişememişti, o an zor gelmiş de olabilir. Gerçekten umursamıyordur, tüm o davranışları roldür yahut kim bilir?
Çok severdi kedileri. Derste hocalar geldiğinde yemek kaçamaklarına devam ederdik. Sanırım öğrenci olmanın en büyük kurallarından biri bu. Bitiremediği çubuk krakerleri, açmalardan ve zeytinli poğaçalardan geriye kalan parçaları hep camın önüne koyardı, aynı bu yıl da yaptığı gibi. Sabah yemek bulmak yerine camın önünden bunlarla karnını doyurmak daha kolay gelecek olacak ki kuşlar üşüşürdü pencerenin önüne. Okulumuzun alçakta olması nedeniyle kediler de tabii haklarına düşenleri alırdı bu minik parçalardan. Onun koyduklarını yediklerini gördükçe çok mutlu olurdu. Zaten hemen cam kenarında otururdu. “ Bakın bakın, nasıl da yiyor ya!” demesine hepimiz gülerdik çünkü çok çocukça bir sevinci vardı. Kantinde kahve döktüğü için alay edip güldüğü kız mezuniyetin yaklaşması nedeniyle veremediği kilolar yüzünden ağlıyordu. O kadar güzel teselli etmişti ki aslında bu başlık gibi bir kez daha “özünde iyi bir insan.” olduğunu düşünmüştüm. Sadece o kıza karşı da değil, ağlayan ya da mutsuz bir insan gördüğünde hiç dayanamazdı. Hemen yanına gider ve konuşarak onu gülümsetmeye çalışırdı.
Örnek olarak sınıf arkadaşımı veriyorum çünkü günlük yaşantımızda çok görürüz bu tip insanları. En az bir tane vardır çevremizde ve bu gözlemleri sadece ben değil, bu yazdıklarımı okuyanlar da yapmıştır eminim. Sosyal sınıf farklılıkları, dış görünüşe verilen önemin günümüz çağında iyice artması, insanların birbirinin başarılarını kıskanması ve birbirlerini aşağılayarak kendilerini değerli hissetmeye çalışması gibi davranış biçimleri yüzünden “özünde iyi bir insan” olanların sayısı daha da artıyor. Hani; insan doğarken günahsızdır, zamanla kirlenir diye bir deyiş var ya bu insanlar aslında bunun da örneği benim fikrimce. Yine aynı şekilde, en kötüler en masumlardan doğar olgusu da.
Şu dünyada topu topu 60-70 sene ömrümüz var. Birbirimizi niye kırdık, kırıyoruz ve kırmaya devam edeceğiz; bunu hiç anlamadım, anlamıyorum ve muhtemelen ömrümün sonuna kadar da anlamayacağım. Konu başka bir yere gitti ve dağıldı ama bilimsel bir örnek de vermek istiyorum. Biri karşınızda esneyince duramazsınız ve iç güdüsel olarak esnersiniz, yanınızda bulunan insan da size bakarak esner; onun yanındaki de ona. Bu esneme ritüeli kızılderililer zamanında yapılan bir hareketmiş. Liderler esneyerek “uyku vakti geldi, herkes artık yatmaya hazırlansın.” tarzı bir mesaj verirlermiş ve kabiledekiler de esnerlermiş. Anlaşmanın bu kadar kolay olabileceğini düşünürüm hep. Bu düşüncem “özünde iyi bir insan” tiplerini görünce daha da bir yeşeriyor, filizlerini salıyor zihnimin derin köşelerinde. Yukarıda örnek verdiğim arkadaşımla da birkaç kez yan yana oturmuştuk ve onu gözlemleme fırsatı buldukça bunu daha da iyi anladım.
Saf kötü değil hiç kimse, dışarıda gezen bir kiralık katil bile. Çocukken yaşadıkları travmalar sonucunda bu hale gelen ve cinayetleriyle de meşhur olanların hikayesini okumuştur belki bazılarımız. Psikologlar da söylüyor bunu bir nevi aslında. “Bize gelenler hasta değil, asıl onları bu hale getirenler hastadır.” diye. O katil gerçekten kötü birisi mi? İdam edilecek mi? İçinde bir iyilik var mı? Küçücük de olsa bir kırıntısı saklanır mı insanın kalbinde?
Asla sevilmeyen ve belki de defalarca cetveli yenilen öğretmen, işten çıkaran patron, arkadan kuyu kazan ama onu seven ve bambaşka bir tarafını gören ya da görmek isteyen insanlar/insan tarafından hakkında “öyle deme ya, özünde iyi birisi de işte..” denilen kişi. Gerçekten de kötü müdür? İçinde ufacık da olsa bir beyaz leke kalmış mıdır acaba, “özünde iyi bir insan” olabilir mi yoksa?