ölüm
-
ölmekten son derece korkuyor çünkü henüz yaşayabilmiş değil. -
farkında olan kişi için hayat daha güzeldir, anı yaşar, çok az şeyi kafaya takar.
farkında olmayan kişi ise hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığı için her zaman daha fazlasını ister, gözü doymaz, her zaman rekabet içinde kalmaya çalışır. -
2018 yılında türkiye’de 426.000 kişi ölmüş bu günde 1167 saatde 48 kişi yapar. saatte 48 kişi türkiye'nin nüfusuna oranla %6x10*-5 yapar yani türkiye şartlarında senin sonraki bir saat içinde ölme olasılığın bu sayı. biraz daha somut bir örnek verirsem sokağa çıktığında gördüğün her 100.000 insandan 5'i sonraki saati görem(e)meyecek dersem baya götümden sallamış olurum ama sizin bunu hesaplamadığınızı bildiğim için ve ölüm konusunda yazma motivasyonum olmadığı için bu sayıya sadık kalacağım. baya iyiyiz ölme konusunda hatta bildiğim kadarıyla kimse bunun başına gelmesine engel olamadı
türkiye'de bulunan ortalama bir insanın elde ettiği başarılar düşünülürse bu insanlar belkide ilk defa 100.000’de 5’lik dilime girdiler(ve evet bu yazının sonunda yazarken harcadığım sürede kaç kişinin öldüğünü yazacağım*. hatta artık zaman birimi olarak ölüm sayısını kullanabilirim 2 saat demek yerine 96 insan gibi. saatlik ölüm sayısının değişeceğini söyleyebilirsiniz ama bu dolar gibi hızlı bir şekilde artıp artmayacağı için
-did you see what i did here- bu kısa vadede sıkıntı olmaz. hatta uzunluk birimi metre yerine balina uzunluğu kullanabilirim biriminede bn derim kim durdurur ulan beni! mesela göbek deliğim ve ayağımın ucundaki doğum lekesine kadar olan uzunluk 0,0272 bn)
ama insan merak ediyor kim bu süper 5’li diye. ailelerini arkadaşlarını düşünsene nasıl ağlıyorlardır şimdi. akrabalar falan eve toplanmış ,ölüme birkaç adım daha yakın olan akrabalar tedavüldeki tüm ölümle ilgili klişeleri ustaca kullanıyorlar. diğer tarafta feryatlar falan bazıları o kadar çok bağırıyor ki çektiği acıyı geçip hatta göbekten sağa dönüp caminin karşısına kadar gidiyor sanki yeterince bağırmazsa birileri onun kötü akraba olacağını düşünecekmiş gibi(acaba yakınlık derecesi ile ağlama miktarı arasında matematiksel bir ilişki var mı? doğrusal bir ilişki olmamalı bence, yani bir kişinin babası ölmüşse onun ağlama miktarına 12 dersek ölen kişinin 2. dereceden akrabası 11, 3. dereceden akrabası 10 olmamalı
bence logaritmik olarak azalması lazım baksana ölenin amcasının torununun çocuğunun kuzeni helvaya gömülmüş yani doğrusal olarak azalsaydı bu kişinin gözlerinden bir iki damla yaş gelmesi gerekirdi)
ama benim böyle ortamlarda nefret ettiğim kişi ağlayan değil ilk söylediğim klişe üstüne klişe dizen kişi. ben eminim ki bazı sözlerini söylemek için birilerinin ölmesini bekleyen insanlar bunlar heyecanlanıyor çünkü pezevenk. sanki bunları söylemek onu daha yüce daha üstün bir insan yapıyormuş ,ölüm hakkında bir farkındalık oluşturmuş gibi sıradan akılın caka aracı olarak kullandığı bu sözler sadece ortamda birikmiş olan adrenalinin nörotransmitteri oluyor.
bir de tabutun sahibinin tarafı var -tabi tanrı takımını tutuyorsan- düşünsene şimdi o kadar din var üç büyükler falan ama ölünce bakıyorsun aslında doğru olan afrikadaki bir kabilenin tanrısı çıkıyor. böyle bir şey acayip bir bummer olur. o kadar imamın papazın yüzündeki sinirle karışık şaşkınlık ifadesini görmek için sağ bacağımdan vazgeçerdim.
*48 insan -
(bkz: paklık) -
Bir daha onun nefesinin olmadığı bir dünyaya uyanmamak için uyumamaya çalışmakla insan oluşunuz çelişir. Onun bir daha kirletemeyeceği kıyafetlerini dolaptan kaldırmak sanki ona ihanet ediyormuş gibi hissettirecek. Bazen özlem baskın gelecek mutlu bir anının hapsolduğu çerçeveyle tartışırsın. Ölüm;siz hala nefes alıyorken sevdiğinizin yerine acı çektiğiniz iki kişilik yaşamaya çalıştığınız geçmeyecek zamanların başlangıcıdır. -
ölümü ne zaman düşünsem yıllar önce nerede okuduğumu bilmediğim fakat aklıma tüm çıplaklığıyla kazınan bir söz gelir.
"ölüm, hayattaki son hayal kırıklığıdır." -
Annemin arada bir bizimle paylastigi "neden ölüm insanoğluna verilmiş?" Sorusunu kendi çapında cevaplayan hikayeye gore, sadece insanoğlunun dayanabileceği bir acıymış.
Tanrı ölümü önce dağlara, taşlara vermiş. Dağ, taş ölümün acısıyla inlemiş. (Doğayı canlı tasavvur, animizmden panteizme kadar yolu var) daha sonra tanrı bir de insana vereyim demiş. İnsanoğlu ölüm acısıyla bir yerde aci çekerken öte yanda diğerleri mutluymuş. Bir tarafta ölüm varken, diğer tarafta düğün yapabiliyormuş insanoğlu. Ve Tanrı bildi-anladı ki (Alime'llahu), ölüm insanoğluna daha uygundur. Fıtratı buna yatkındır.
O yüzden tanrı ölümü insana vermiştir. Tabi her şeyi bilen tanrı, neden bu konuda deneme yanılma yöntemine gitmiş diye sorulmuyor kadın anama. Güzel güzel dinleyip, kabulleniyoruz. -
Bir gün herkesi aynı anda terk edeceksin. İnsanlar buna ölüm der. -
Âh ölüm
çık kolumdan hadi
her yere seninle gidemem ki ben,
sen yanımdayken hem
öyle ağız dolusu gülemem ki ben,
âh ölüm…
-
kaçınılmaz son. -
Bi keresinde iletisim hocamız gözlerimizi kapatıp dediklerini hayal etmemizi istemişti konuya güzel girmişti ta ki sabah evden çıktınız yarım saat sonra telefonunuz çalıyor ve evde bıraktığınız canınızdan çok sevdiğiniz kişinin ölüm haberini alıyorsunuz diyene kadar o anda tüylerim diken diken olmuştu ağlamamak için zor tutmuştum kendimi hayali bile bu kadar zorken bunun yaşamak ne kadar çok acıtır insanı -
Bedenin ruhu kusması -
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden,
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
(bkz: shakespeare)
(bkz: hamlet) -
Ölüm kalanlara bir veda/Gitmiş olanlara sevdadır -
Kaçınılmaz son -
İnsanın hayati fonksiyonlarının sona ermesidir. Ölen için sonun başlangıcı veya tamamen yok oluş mu bilemiyorum lakin geride bazen ciddi enkazlar bıraktığı doğrudur. -
Bulunduğu yerde kendisinden daha ciddi ve daha gerçek başka bir şeye şahit olamayacağınız hayatta olmama durumudur.
Ben ölüme anlam yüklemeyi seviyorum. Bu annenizin size olan sevgisi ya da düşmanınızın size olan nefreti kadar gerçek bir durum. Asla şüpheye düşmezsiniz. Canlı bir bedeni düşünün. Bir aile bireyiniz olsun. Onunla gülüyor, eğleniyor, hiç son yokmuş gibi vakit geçiriyorsunuz.
Birgün o ölüyor. İnancınıza gore ya da istediğiniz bicimde bir cenaze merasimiyle onu gömüyor/yakıyor/ ya da tabutla göle salıyorsunuz. Gömülmeyi seçelim. Birgün önce onunla gülüyor, egleniyorsunuz, bugün onu issiz bir yerde toprağın altına bırakıp kaçıyorsunuz. Halbuki o hala orada. O hala aramızda ama nefes almıyor. Konuşmuyor, hayatta değil. Ama tüm bedeniyle aramızda. Gidip toprağı kazsanız birgün önce gülüp eglendiginiz kişiyi göreceksiniz. Sarilsaniz o, opseniz o... ama geri dönmüyor...
Bu benim için travma seviyesinde bir varoluş kaygısı. Şükürler olsun, yakınlarım hala hayattalar. Fakat bu kaçınılmaz bir son. Bu kadar anlam yüklemeli mi bilmiyorum. Modern dünyada ölüm acısı en fazla 1 yıl sürer diyorlar. Peki yarattığı travma? -
Gariptir. Aslında garip olan ölüm değil bizim ona bakış açımız. Kimimiz o kadar çok isteriz ki yaşadığımız her yeni gün küfür gibi gelir. Kimimiz ise gelmesin aman bizi bulmasın biraz daha vaktim diye direnir. İlginçtir ikiside pek işe yaramaz. şahsen ben arafta hissediyorum kendimi. Ya gerçekten çok istediğim zaman ölseydim şimdiye kadar olan Mutlu anlarımı göremeyecektim şükrü ile bundan sonra çokda matrak birşey olmaz ya kayıtsızlıklığının arasında bir yerde. -
Yeni bir sayfa. -
sonun başlangıcı.