maymundan geldiğine inanan insan

  • Evrime inanan ama yanlış inanan insan. Çünkü evrime göre ortak ata primattır.

    edit: ne malmışım be. Evet maymundan geldik ve söyleyeyim biz de maymunuz.
  • Aşırı kıllı olduğunu düşündüğüm insandır. Böyle maymun kadar kıllı yani. Çok kıllı.'*' Ha evrim sonucu doğal epilasyonale'*''*''*' uğradıysa o başka tabi.
  • (bkz: evrim teorisi)
  • evrimi yanlış anlayan insandır. zira evrime göre maymun insanın en yakın kuzenidir. ortak atadan gelmişlerdir. oda primattır.
  • Maymundan gelmek değildir o.
  • işin aslı; maymunlar insanlardan gelmiştir. kuran'ı okuyan birisi, bir kabilenin maymun olması ile cezalandırıldığını bilir. (en azından öyle yazıyor) okumak isteyenlerburadan ulaşabilir.
  • Bir insanın maymundan gelmesi büyük bir saçmalıktır. Böyle bir olasılığın dahi olması mümkün değil. Yapılan araştırmalarda dahi bunun ne denli imkansız olduğu açıklanıyor.
  • Kıllarımdan dolayı kendimle ilgili bazı şüphelerim vardır
  • Birincisi maymun değildir o, (bkz: primat)tır. Günümüzde bu tür yok, çünkü evrilip (bkz: homo spiens) yani bugünkü insan oldu..
    Bunu inkar edenlerin en büyük hatası dünyanın yaşını bilmiyor olmaları.. Kutsal kitaplarında dünyanın yaşı adem peygamberle ilişiktir ve yaklaşık 9.000 yıldır. Oysaki dünyamız 5 küsür milyar yaşında.. En son (bkz: göbeklitepe) kazılarında bile ortaya çıktı ki modern insanlık en az 12 bin yaşında. Bu sefer bizim sayın rahman arkadaşlar da adem'in yaşını tekrar hesaplamaya koyuldular. Ama nafile..
    5.5 milyar yıl ne demek idrak edebiliyor musun? Neler neler oldu o aralıkta?..
    Sen daha 30 senecik evveli mazi diye anlatıyorsun. Biraz düşün...
  • Maymundan mı geldik bilmem ama maymuna doğru yön aldığımız kesin.
  • Fikirlere, düşüncelere saygım sonsuz ama bana da saçma geliyor. İlk insan ve insana benzeyen en yakın ırk arasındaki o ince çizgiyi kavradıktan sonra bu düşünce yıkılıyor insanın kafasında.
  • Ademden gelme fikrinden daha mantıklı gelmektedir çapraz kardeşlerin sevişmesi ile üreme ilk insan daldan elma koparıp yemesi cennetten kovulması felan bunlar daha bir masalsı sanki
  • insandan geldiğine inanan maymundan daha gerçekçidir
  • İnansanız da inanmasanız da bu gerçektir. Evolution is a fact!

    Lakin nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi hiçbir zaman yüzde yüz öğrenemeyeceğiz. tanrının yüzde yüz var olduğunu ya da tam aksini iddia etmek saçmalıktır. Asla bilemeyiz.

    Arkhe nedir? sorusu hep yanıtsız kalacaktır.
  • Nerden geldiğimiz mi önemli, nerde olduğumuz ne olduğumuz mu ?
    Insan olmak için çaba sarfetmek , kafa yormak yerine , bu içinden çıkılmaz ,özünde gidip gidip din ile bilimi çarpıştıran konulara neden kafa yorulur , hic anlamam ...
  • insanı, 2020 senesinde hâlâ "hahaha oğlum o evrim teorisi öyle bir şey değil lan, iki satır bir şey okuyun sifonlara kapılıp gidesiceler" diye hayretlere sevk eden çooook hatalı, isabetsiz bir gerici propaganda ürünü sanrının nesnesi olan insandır.
    tanrılar acısın o insancığa :\
  • bu konda farklı bir bakış açısı olduğunu düşündüğüm kitaptan bir pasaj, biraz uzun affınıza sığınıyorum.

    İbn Miskeveyh (öl. 1030) gibi birçok İslam filozofu, evrim teorisiyle ilgili bilgiler ortada olmadan yüzlerce yıl öncesinde bile, varlık merdivenlerinde insanla maymunu yan yana sınıflamışlardır. (İnsanın maymundan türediği görüşüyle “büyük varlık zincirinin” hiyerarşik varlık merdivenlerindeki bu sınıflama karıştırılmamalıdır.) Eğer insanla bir canlı türü arasında dönüşüm ilişkisi olacaksa, bu ilişkinin öncelikle insanla yan yana sınıflanmış olan maymunla kurulması kadar tabii bir durum yoktur. Evrim teorisini bazı ateistlerin istismar etmesi ve din adına bazı dindarların bu konuya yanlış yaklaşımı sonunda hiç gereksiz bir maymun düşmanlığı oluşturulmuştur. Bu şartlanmış tepkiye Kurani ve mantıki bir temel bulmak ise mümkün değildir; İslami açıdan itiraz için ise gerekli olan budur. Ayrıca böylesi bir sorun görenlere karşı şu hususlar da gündeme getirilebilir: Cansız olan çamur, hammadde olarak insanların ve hayvanların “ortak kökeni” olduğunda bir sorun olmuyorsa, tekhücreli bir canlının tüm canlıların “ortak kökeni” olması da maymunumsuların insanın atası olması da insan onuruna aykırı bir husus olarak kabul edilmemelidir. Hayvanlar çamurdan daha mı aşağı bir mertebededir? Bilimsel veriler, vücudumuzdaki hücre sayısından çok daha fazla sayıda, trilyonlarla ifade edilen bakteriyi bedenimizde barındırdığımızı göstermektedir. Bedenimiz adeta bir bakteriler gezegenidir, vücudumuzdaki bu bakteriler adeta organlarımız gibi bizlerin parçalarıdır ve bunu da insan onuruna aykırı bulmayız. Bakteri gezegeni gibi olmamız, yani çokhücreli hayvanlardan çok daha basit canlı türlerinin trilyonlarcasını bedenimizde barındırmamız, hatta yaşam için onlara bağımlı olmamız insan onuruna aykırı değilse maymunumsularla soy yakınlığı neden olsun? Bir önceki başlıkta dikkat çekildiği gibi bedenimizin yediğimiz besinlerin dönüşmesi ile sürekli yenilendiğini bir kez daha hatırlayalım. “Ben” dediğimiz bedenimiz aslında patatesin, pirincin, tavuğun, koyunun yenildikten sonra dönüşmüş halidir. Yediğimiz tavuğun, koyunun, patatesin, pirincin bedenimize her an dönüşmesini onurumuza aykırı bulmuyorsak; ilk insanların, hayvanların ve maymunumsuların dönüşmüş şekli olduğuna dair bir iddiayı da onurumuza aykırı görmemeliyiz. Biyoloji biliminin çok güzel bir şekilde açıkladığı gibi, yediği salatalığın ve tavuğun her an dönüşümü olmakta bir sorun görmeyen birçok kişi maymunlarla yüz binlerce yıl önce ayrılan bir soy ortaklığını sorun olarak görmektedirler. Evrim teorisinin onurumuza ve ahlaki yapımıza ters olmamasının, bu teorinin İslami inanç açısından doğru olduğu veya bu teorinin kabul edilmesi gerektiği anlamlarını taşımadığını da belirtmeliyim. O tartışma biyoloji, yerbilim, fosilbilim gibi bilim alanlarıyla ilgili bir tartışmadır. Fakat “insan onuruna” atıfla bu teoriye İslam dini adına itiraz edilmesinin Kurani bir dayanağı yoktur. Bazen insanın “en güzel bir biçimde (ahseni takvim)” yaratıldığına dair Kuran ayeti gündeme getirilip, bu ifadenin evrim teorisi ile çelişik olup olmadığı da sorgulanır. Bu ifadenin geçtiği Tin Suresi’ndeki ayet, ilişkili olduğu bir sonraki ayetle beraber şöyledir:
    4: Gerçekten de insanı en güzel bir biçimde (ahseni takvim) yarattık. 5: Sonra onu aşağıların en aşağısına (esfele safilin) çevirdik. (Tin 4-5)
    Bu ayette “en güzel bir biçimde” diye tarif edilen, insanın insan olduğu aşamadaki biçimidir. Bu biçimin, evrimle oluşup oluşmaması insanı tarif eden bu ayete zıt değildir. Nitekim insan, insan sureti kazanmadan önce sperm ve zigot olarak ve anne rahminde çeşitli şekiller alarak birçok aşama geçirir ama bu aşamaların hiçbiri de insanın “en güzel bir biçimde” yaratılmış olmasına aykırı kabul edilmez. Üstelik bir sperm veya bir zigotun insana şekil olarak benzerliği, maymundan hatta kediden bile daha azdır. “En güzel bir biçim” sıfatı, ortaya çıkan varlıkla ilgilidir, bu varlık ortaya çıkarken geçirilen aşamalarla ilgili değildir.
    Ayrıca yukarıdaki iki ayet beraber okunduğunda, buradaki kastın insanın dış bedensel biçiminden çok ahlaki yapısıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü dördüncü ayette “en güzel bir biçimde (ahseni takvim)” yaratıldığı söylenen insanın, beşinci ayette “aşağıların en aşağısına (esfele safilin)” dönüşmesinin mümkün olduğu ifade edilmektedir. Fakat putperestlik veya zulüm gibi fiillerde bulununca insanın dış bedensel yapısı değişmez, yani “aşağıların en aşağısı (esfele safilin)” ifadesiyle bedensel şeklin bozulmasından bahsedilmemektedir. O zaman dördüncü ayette bunun zıt durumu olarak gözüken “en güzel bir biçimde (ahseni takvim)” ifadesinin bedensel bir görüntüyle sınırlanmaması gerektiği, bu ifadelerin daha ziyade insanın ahlaki yapısıyla alakalı olduğu anlaşılmaktadır. Kısacası “insan onuruna” veya “en güzel bir biçimde” yaratılmaya atıf yapılarak evrim teorisinin İslam ile çeliştiği savunulamaz.

    Kaynak : Caner Taslaman // Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi?
  • insanın yaratılışı hem bilimsel hem de dinsel olarak tartışma konusu olmuştur.
    Bilimsel açıdan, dünyanın yaşının en az 4,5 milyar yıl olduğunu ve 6 milyon yıl önce insan formundaki yaratıkların yeryüzünde yaşadığını biliyoruz. Her ne kadar yaş hesaplama yöntemleri üzerine redler ve tartışmalar olsada, günümüzden çok önce insan varlığı tüm şiddetiyle kanıtlanmıştır. Bugünkü insan formunun atası olarak kabul edilen sapiens lerin ise 200 bin yıl önce yaşadığı kabul görmektedir. Neandertal insanının ise 25000 bin yıl önce soyunun tükendiği ve sapiens ile Neandertallerin 180 bin yıl aynı dönemde bazı yerlerde de birlikte yaşadığı gen analizleri sonucunda ortaya çıkarılmıştır. bugünün insan soyundaki genlerin ortalama %4’nün Neandertal insanından geldiğini biliyoruz. Bu durum bize gösteriyor ki yeryüzünde birden fazla insan türü hem de aynı zaman diliminde yaşamıştır. görüldüğü üzere bu insan türlerinin birbirinden evrilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu noktada evrim teorisi, ateistler tarafından manipüle edilerek bir soyağacı oluşturulmaya çalışılmıştır. hatta 1987 yılına kadar günümüz insanının bir önceki atasının Neandertal insanı olduğunu iddia edilmişti. ta ki yanıldıkları ortaya çıkana kadar.
    Dinsel açıdan ise israiliyat kaynakları Adem le gelen insan neslinin 5000-7000 yıl arasında olduğunu belirtmektedir. Bu durumda israiliyat kaynakları sınıfta kalmakta ve eski ahiti kaynak alan hristiyanlığın ise farklı bir durumda olmadığını düşünebiliyoruz.
    İslam ise ilk insan konusuna hep farklı yaklaşmış, bilimsel verilere dayanarak inceleme ve araştırmalarını sürdürmüştür. Ancak kolaya kaçma ve islam içine giren israiliyat kökenli uydurmalar nedeni ile bazı bilimsel gerçekler görmezden gelinmiştir. Esasında islama göre Adem ilk insan değildir. bizim ademden önce birçok Ademlerin geldiği, ki bu sayının 100 bin kadar olduğu bazı kaynaklarda geçmektedir, kuranı Kerim’in ayetlerinden çıkarılabilmektedir. Kuranda ki ayetlerde bahsedilen sürelerle çıkarılan bazı süre hesapları ile bizim Adem’in yaşının 180 - 200 bin olduğu, kimilerine göre de 20 - 25 bin yıl olduğu tahmin edilmektedir. Bu durum da bilimsel verilere en yakın hatta bire bir örtüşen kuran yorumları olduğunu görüyoruz.
    Maymunlar ile insanların genleri karşılaştırıldığında, %98 yalanına inanıyor iseniz başlıkta söylendiği gibi bir inanca sahip olmanız normal. Bu karşılaştırmanın gen havuzundan rastgele seçilmemiş bir örneklem üzerinden yapıldığı gerçeği, işin aslının böyle olmadığını insan genleri ile maymun genlerinin birbirinden çok farklı olduğunu bugün bize söylemektedir.
    Peki insanın atası ile maymunun bir üst atası aynımıdır. Değildir. Nasıl ki maymunlar birçok türe sahipse, insan ırkıda birçok türler halinde milyonlarca yıl önce yaratılmıştır. bunun bilimsel ispatı şimdilik yoktur. dinsel olarak bu duruma inanılır çünkü kuran ve diğer kutsal kitaplar böyle söylemektedir. Karar sizin.
    Edit: alttaki arkadaş, girdiğim entry de, bilimsel gerçeklerin kurana yedirildiğini ve yazı içerisinde çelişkiler olduğunu iddia etmektedir. Bu eleştiriyi kabul etmiyorum çünkü kuran ayetleri ve bahse konu yorumlar(tefsirler), bu bilimsel gerçeklerin bulunmasından bin sene önce yapılması nedeniyle, yedirilme yerine bilimin kuran sözlerini açıklaması şeklinde yorumlanabilir. Bir diğer eleştiride Birçok Adem’in olması fikri Evrim teorisi ile çelişiyor, ancak bunu da “bilimsel olarak ispatı şimdilik yok” diyerek belirttim. Türlerin herbirinin ayrı olarak yaratıldığı fikri, bahsettiğimiz bilimsel çalışmaların olmadığı bir zaman diliminde ortaya sürülmesi ve bu fikri rededen fikir olan Evrim teorisinin ortak ata formülünün gözlemlenebilir kanıtlarla ispatlanmamış olması, henüz bir çelişki olmadığını ortaya koyar. Ayrıca maymun ile insanın ortak ataya sahip olması fikri bal gibi insanoğlunun maymundan geldiğine inanmaktır ki, eğer Maymun formunun daha ilkele doğru evrimleştiği düşünülmüyorsa. Ancak, ilkele doğru bir tür gelişiminin (size göre evrimleşme) mümkün olmadığı bilimsel bir gerçektir. (bkz: Mutasyon ) Bir atasözü derki “katranı kaynatmakla olmaz şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker”.
  • Yukardaki arkadaş bilimsel yönden açıklamaya çalışmış daha doğrusu bilimsel yönleri kurana yedirmeye çalışmış bircok çelişki var yüzlerce adem yarattıysa tek bir insandan gelmiyoruz. Ayrıca ademler (insansılar arasında o kadar kısa sure yok) Neanderthalensis olanlar sapiens (günümüz insanları sapiens sizin deyiminizle adem oğulları) ile birlikte yaşamış. Sapiensler 100 200 kişi sürü olarak yaşayıp avlandiklari icin Neanderthalensisleri avlayp yemisler. Ciftlesmede olmus Neanderthalensis daha zeki beyni daha büyük ve kıvrımlı bir tür ve günümüzde Neanderthalensis geni fazla taşıyanlar daha zeki.Neanderthalensisleri diriltmek için grisim oldu taşıyıcı anne ariyoruz dendi 20 bin başvuru vardı bize genetik yapisi %99 80 benzer bu türün genleri, izin çıkmamıştı ama çıkacak galiba. Yaşayan insansı türler: DEK KEŞFEDİLEN İNSANSI TÜRLERİ

    Soldan sağa: Homo Erectus, Homo Heidelbergensis, Homo Neanderthalensis ve Homo Sapiens kafatasları. Homo Erectus’un kafatasının arka kısmı, diğer insansılardan daha uzundu. H. Heidelbergensis gibi belirgin bir kaş çıkıntısına sahipti.

    1. Homo Gautengensis

    Homo Gautengensis, bitkilerle beslenmeye uygun büyük dişlere sahipti. Küçük bir beyni olsa da muhtemelen ekoloji konusunda tam bir uzmandı. Görünüşe göre taş aletler üretmiş ve kullanmıştı. Homo Gautengensis’in kalıntıları ile birlikte yanmış hayvan kemikleri bulunduğu için, ateşi kullanmış oldukları düşünülüyor. Bu tür, ortalama 91 santimetre boyunda ve yaklaşık 50 kilogram ağırlığındaydı. Yerdeyken iki ayak üzerinde yürüyebiliyordu ama muhtemelen beslenmek, uyumak ve avcı hayvanlardan kaçmak için vaktinin çoğunu ağaçlarda geçiriyordu. Araştırmacıların çoğu, konuşma ve dil becerilerinden yoksun olduğuna inanılıyor. Anatomi ve jeolojik yaşı nedeniyle, araştırmacılar bu türün Homo Sapiens’in yakın bir akrabası olduğunu ama doğrudan bir atası olmadığını düşünüyorlar.

    2. Homo Habilis

    Homo Habilis’in, Homo cinsine bağlı türler arasında modern insana en az benzeyen tür olarak sınıflandırılması, 1960’lardaki ilk önermeden bu yana bir tartışma konusu oldu. Homo Habilis kısa boyluydu ve modern insanlara kıyasla orantısız derecede uzun kollara, modern insanın ölçülerinin yarısından biraz daha az bir kafatası boyutuna sahipti. Homo Habilis’in maymun benzeri beden yapısına rağmen, kalıntılarla birlikte genellikle ilkel taş aletler bulunmuştur.

    3. Homo Ergaster

    Homo Ergaster daha ince kemikler, daha fazla çıkıntılı yüz ve daha düşük bir alın yapısına sahipti. Yaklaşık 1.4 milyon yıl önce yeryüzünden kaybolmadan evvel Afrika’da yaklaşık 500.000 yıl yaşadığı biliniyor. Bugüne dek, yok oluşlarına dair hiçbir olguya ulaşılamadı. Homo Ergaster yalnızca modern insanlar gibi bir beden yapısına değil, aynı zamanda diğer türlerden daha fazla organizasyon ve sosyalleşme becerisine sahipti. Homo Ergaster’in sahip olduğu gırtlak ve ağız yapısıyla karmaşık sesler üretebilme yeteneğinin kısıtlı olduğu düşünülüyordu. Bu fikrin nedeni, Turkana Çocuğu adı verilen bir kalıntının daha sonraki insanlardan çok daha dar olan bir boyun omuruna sahip olmasıydı. Bununla beraber, daha sonraları, Turkana Çocuğu’ndan yaklaşık 300.000 yıl daha eski olan ve Gürcistan’da bulunan Dmanisi’deki boyun omurlarında yapılan incelemeler, normal insan omurlarına benzemekte olduğunu ortaya çıkardı.

    4. Homo Erectus

    Homo Erectus’un anatomik yapısını gösterecek kadar eksiksiz olan ilk fosiller doğu Afrika ve batı Asya’da bulundu ve kalıntılar yaklaşık 1.5 ilâ 1.9 milyon yıllıktı. Geleneksel görüş, bu türün yaklaşık iki milyon yıl önce Afrika’da evrimleştiği yönünde. Homo Erectus’un neden yok olduğu bilinmiyor ama Endonezya’nın bazı bölgelerinde en az 250.000 yıl öncesine kadar hayatta kaldıkları biliniyor. Homo Erectus, Homo Habilis’inkinden daha büyük bir kafatası kapasitesine sahipti; en eski kalıntılar, 850 cm³’lük bir kapasiteye sahipken, en yeni Java örnekleri, 1100 cm³’e varan ölçülerle, Homo Sapiens’inkiyle örtüşüyordu. Yüzü daha büyük çıkıntılara ve daha az belirgin elmacık kemikleriyle daha az çıkıntılıdır. Bu ilk homininler (insansılar), yaklaşık 180 santimetre uzunluktaydı; ayrıca, uzun kolları ve bacakları ile olağanüstü derecede narin bir yapıdaydı. Erkekler ve kadınlar arasındaki bedensel eşitsizlik, Homo Sapiens’te görülenden biraz daha fazlaydı; Homo Erectus erkekleri, dişilerinden yaklaşık yüzde 25 daha büyüktü.

    Homo Erectus, nispeten ilkel araçlar kullanıyordu. Diğer yandan, onların okyanuslar üzerinde seyahat etmek için sallar kullanan ilk insansılar olabileceği de öne sürülmüştü. Baringo Gölü yakınlarındaki Chesowanja, Koobi Fora ve Kenya’daki Olorgesailie gibi Doğu Afrika bölgelerinde, ateşin ilk kez bu insanlar tarafından kullanıldığına dair bazı kanıtlar barındırıyor. Chesowanja’da, arkeologlar 1.42 milyon yıl öncesine ait kırmızı kil parçaları buldular. Bu parçalar üzerinde yapılan incelemeler, kilin sertleşmesi için 400 dereceye kadar ısıtılması gerektiğini gösteriyordu. Homo Erectus, muhtemelen modern avcı-toplayıcı topluluklarına benzer biçimde, küçük akraba topluluklarında yaşayan ilk insandı. Homo Erectus’un eşgüdümlü gruplar halinde avlanan, karmaşık araçlar kullanan ve hasta ya da zayıf akrabalarına bakım sağlayan ilk insan türü olduğu düşünülüyor. Bu türün, Afrika’dan Batı Asya’ya, daha sonra da Doğu Asya ve Endonezya’ya yayıldığına dair kanıtlar mevcuttur.

    Kafatası 5 (D4500); bir müzenin İnsan Gelişimi galerisinde sergilenen Dmanisi kalıntısı, Gürcistan’da bulunan en eksiksiz Homo Erectus kafatasıdır. Orijinal fosil kafatası yaklaşık 1.8 milyon yıllıktır.

    5. Homo Rudolfensis

    Homo Rudolfensis üzerinde yapılan son incelemeler neticesinde, kafatası kapasitenin yaklaşık 752 cm³ yerine, yaklaşık 526 cm³ olduğu tespit edildi. Homo Habilis fosilleriyle karşılaştırıldığında, Homo Rudolfensis’in çenesi ve yüzü Homo Habilis türünün ölçüleriyle uyumsuzdur. Erkek ve dişilerinin bedensel ölçü farkları göz önüne alındığında, Homo Habilis’e kıyasla aradaki fark daha büyüktür. Bir erkek Homo Rudolfensis, bir dişiye kıyasla büyük dişlere ve daha büyük bir beyin hacmine sahipti.

    6. Homo Antecessor

    Homo Antecessor, yaklaşık 1.6-1.8 metre uzunluğundaydı ve türün erkekleri yaklaşık 90 kilogram ağırlığındaydı. Beyin boyutları kabaca 1,000 ilâ 1,150 cm³ ile 1,350 cm³ kapasiteye sahip olan modern insan ortalamasından daha küçüktü. Fosil yokluğu nedeniyle, Homo Antecessor’un fizyolojisi hakkında çok az şey biliniyor. Araştırmacılar diş yapısına dayanarak, Homo Antecessor türünün muhtemelen daha hızlı olmasına rağmen, Homo Sapiens ile aynı gelişim evrelerini geçirmiş olduğunu düşünüyorlar.

    7. Homo Cepranensis

    Homo Cepranensis, 1994 yılında arkeolog Italo Biddittu tarafından İtalya’nın Ceprano kasabasında keşfedilen ve yalnızca bir kafatası kalıntısından ötürü bilinen bir insan türü için önerilen isimdir. Fosilin yaşının 800.00 ilâ 900.000 yıl arasında olduğu tahmin ediliyor. Son derece kalın, büyük ve çıkıntılı bir kaş yapısı dahil olmak üzere, Homo Erectus kafatası ile birçok ortak özelliği paylaşır. Kafatasının hacmi 1057 cm³ olarak tahmin ediliyor.

    8. Homo Heidelbergensis

    Homo Heidelbergensis’in, Afrika’da yaşamış ve yapısal olarak çok benzer olan Homo Ergaster’den gelmiş olması muhtemel görünüyor. Buna karşın, Homo Heidelbergensis’in daha büyük bir beyin hacmine, daha gelişmiş araç ve davranışlara sahip olması nedeniyle, ayrı bir tür olarak sınıflandırılmasına karar verildi. Erkek Heidelbergensis ortalama 175 cm boya ve 62 kg ağırlığa sahiptir. Dişiler ortalama 157 cm boy ve 51 kg ağırlıktadır. Güney Afrika’da 500.000 ilâ 300.000 yıl önce yaşamış olan bazı Heidelbergensis topluluklarına ait kemikler, ortalama 213 cm boya sahip “devler” olduğunu gösteriyor. İspanya’nın Atapuerca bölgesindeki bir çukurda bulunan kalıntılar, Homo Heidelbergensis’in insan cinsi içerisinde ölülerini gömen ilk türü olabileceğini düşündürüyor. Homo Heidelbergensis, sesli iletişim öncesi bir iletişim sistemi geliştirmiştir. Fransa’nın güneyindeki Terra Amata’da yapılan kazılarda, boyama amacıyla kullanılabilecek kırmızı bir pigmenti karıştırmak için kullanılabilen bir mineral olan kırmızı aşı boyası bulunmasına karşın, taş aletler dışında hiçbir sanat eseri ya da sofistike kalıntıya rastlanmamıştır.

    9. Homo Rhodensiensis

    Homo Rhodensis’e ait kalıntılar, 1921 yılında İsviçreli madenci Tom Zwiglaar tarafından Kuzey Rodezya’da (şimdiki Zambiya’nın Kabwe bölgesinde) işletilen bir kurşun ve çinko madeninde keşfedildi. Kafatasına ek olarak, başka bir bireyin üst çenesi ve birkaç kemik daha bulundu. Kafatası, buluntunun yeri nedeniyle “Rodezyalı Adam” biçiminde adlandırıldı; ancak şimdi çoğunlukla ‘Broken Hill kafatası’ ya da ‘Kabwe kafatası’ olarak anılıyor. Kafatası, son derece sağlam yapıya sahip bir kişiye ait ve bilinen diğer insansı kalıntılarına oranla büyük çıkıntılar barındırıyor.

    10. Homo Neanderthalensis

    DNA yapısında yalnızca yüzde 0,12 oranında farklılık gösteren Neandertal türü, modern insanlarla yakından bağlantılıdır. Neandertallerin ardında bıraktığı kalıntılar, Avrasya, Batı Avrupa, Orta ve Kuzey Asya’ya kadar dağılan kemik ve taştan yapılmış aletlerden oluşuyor. Tür, Almanya’da ilk keşfedildiği yer olan Neander Vadisi’nden dolayı böyle adlandırılmıştır. Neandertal ve Homo sapiens DNA’sında yapılan karşılaştırmalar, 350.000 ilâ 400.000 yıl önce ortak bir atadan ayrıldıklarını gösteriyor.

    11. Homo Sapiens İdaltu

    Homo Sapiens İdaltu, neredeyse 160.000 yıl önce Afrika’da yaşayan Homo Sapiens’in soyu tükenmiş bir alt türüdür. “Idaltu”, “büyük” veya “ilk doğan” anlamına geliyor. Homo Sapiens İdaltu’nun fosilleşmiş kalıntıları, 1997’de Tim White tarafından Etiyopya’nın Orta Awash bölgesi yakınlarındaki Herto Bouri’de bulundu; ancak ilk olarak 2003’te kamuya tanıtıldı. Radyoizotop tarihlemesi kullanılarak elde edilen sonuçlar, kalıntıların 154.000 ilâ 160.000 yıllık olduğunu gösterdi. Bulunan kafataslarından biri, 1.450 cm³ beyin kapasitesine sahip yetişkin bir erkeğe aitti. Diğer kafatası parçalarıysa, başka bir yetişkin erkek ve altı yaşında bir çocuğa aitti.

    12. Homo Floresiensis (Hobbit)

    Homo floresiensis’in (aynı zamanda “Flores Adamı”, “hobbit” ve “Flo” olarak da adlandırılır), Homo cinsine dahil ama nesli tükenmiş bir tür olduğuna inanılıyor. İlk olarak, Endonezya’nın Flores adasında, boyu 1.1 metre olan bir bireyin kalıntıları aracılığıyla keşfedildi. Bir tam kafatası da dahil olmak üzere, dokuz kişinin kısmi iskeletleri bulundu. Bu kalıntılar, modern insanlardan farklı bir türü temsil edip etmediklerini belirlemek amacıyla yoğun bir araştırmaya konu oldular. Bu insansının, küçük bir beden ve beyin ile nispeten yakın döneme (muhtemelen günümüzden 12.000 yıl öncesine) dek hayatta kalabilmesi, gerçekten ilgi çekici bir durumdu. İskelet kalıntılarının yanında bulunan araçlar arasında 94.000 ilâ 13.000 yıl öncesine ait taş aletler vardı.

    13. Denisova Hominini (Denisova İnsanı)

    Denisovanlar veya Denisova Homininleri, Homo cinsine dahil olan soyu tükenmiş bir insan türüdür. 2010 yılının mart ayında, bilim insanları, aynı zamanda Homo Neanderthalensis ve Homo Sapiens’in de yaşadığı bir mağara olan Sibirya’daki Altay Dağları’nda bulunan Denisova Mağarası’nda, yaklaşık 41.000 yıl önce yaşamış olan genç bir kadının parmak kemiği parçalarını keşfettiklerini duyurdular. Aynı topluluğun farklı üyelerine ait iki diş ve bir ayak kemiği de kayıtlara geçmişti.

    14. Kızıl Geyik Mağarası İnsanları

    Kızıl Geyik Mağarası halkı, modern insanlara benzemeyen bir topluluktur. Bu türe ait 14.500 ilâ 11.500 yaşlarındaki fosiller, Çin’deki Kızıl Geyik Mağarası ve Longlin Mağarası’nda bulundu. Arkaik ve modern özelliklerin bir karışımına sahip olduklarından, şimdilik, modern insanın gen havuzuna katkıda bulunmaksızın nesli tükenmiş ayrı bir insan türü olduğu düşünülüyor. Eldeki kanıtlar, Kızıl Geyik Mağarası’nda büyük geyiklerin pişirildiğini gösterdiği için mağaraya ve insanlara bu isim verilmiştir. Bu türün yaşadığı dönemde, Neandertaller gibi diğer tüm tarih öncesi insan türlerinin öldüğü sanılıyordu. Kızıl Geyik Mağarası insanları, bu nedenle 13.000 yıl öncesine ait Homo Floresiensis’ten daha yakın dönemde yaşamış olmalıydı. Nispeten yakın dönemde yaşamış olmalarına rağmen, fosiller daha ilkel insanların özelliklerini sergiler. Bu tür, modern insanlardan farklı özelliklere sahipti: Düz bir yüz, geniş bir burun, büyük azı dişleri, çıkıntılı kaşlar, kalın kafatası kemikleri ve orta büyüklükte bir beyin. Fiziksel özellikleri, daha önce keşfedilmemiş bir tarih öncesi insan türü olabileceğini düşündürse de, türü keşfeden bilim insanları, onları yeni bir tür olarak sınıflandırmak konusunda çekimserler.

    15. Homo Sapiens

    Modern insanlar (Homo Sapiens veya Homo Sapiens Sapiens), dik duruş ve iki ayaklı hareket ile karakterize büyük maymunların bir kolu olan insansı kanadının geriye kalan yegane üyeleridir; el becerisi ve gelişmiş alet kullanımı; ayrıca daha büyük, daha karmaşık bir beyin ve toplumsal organizasyon konusunda genel bir eğilim taşıyan bir türdür

  • Bu başlık can sıkmaya başladı. Tartışmaya falan gerek yok ya. Artık bu konuda tek söyleyeceğim şey şudur:

    "He lan he... Maymundan gelmiyoz, 9000 bin yıl önce hop diye çamurdan çıktık. Yaratılışçı kardeşlerim çok sağolın sayenizde artık maymundan gelmemizin mümkün olduğunu sanmıyorum."

    Lisede 15-16 yaşında arkadaşlarla konuşurken tartışma seviyesi "maymundan mı geldik" konusuydu. Koca koca insanlar, evrim bilimcilerin araştırmalarını göz göre göre saptırıp "işte bak demiştik biz" diyor. Bu dediklerine gerçekten inandıklarını sanmıyorum. Evrim ile alakalı uzun yalanlar atabilmek için az da olsa göz geçirmek lazım. Demek ki kısıtlı olan bilgi birikimlerini de toplumları kandırmak için kullanıyorlar. Demek ki yalancılar.

    Dünya'nın dönüşü nasıl inkar edilemez bir gerçekse evrim yasası da bir o kadar gerçek. Ağlasanız da gerçek, kendi dini değerlerinize hakaret olarak görseniz de bir gerçek.
/ 2