marka takıntısına sahip olmak

  • markadan ziyade sanırım kalite takıntısı olmak daha doğru olur. mesela mobilyaları ya da ev için ihtiyaçlarımın çoğunu ikea'dan almak bana zevk ve güven veriyor, bilmiyorum. teknoloji konusunda apple'dan şaşmam mesela. kitap dedi mi babil.com... bir şey alacaksam ve aldığım belirli kategoride o firma yoksa tüm günümü o şeyi araştırarak geçiririm. en kalitesini ve ekonomik olanını tercih ederim. böyle listelerim var benim. aldığım firmalarda huzursuzluk hissetmediğim sürece tüm ihtiyaçlarımı aynı yerden gideririm. görsellik ve marka değeri de önemli ama asıl önemlisi kalite ve güven. sizde de var mı?
  • aman kız evlerden ırak. kötüdür, bulaşmayın.
  • Cepte para kalmamasının en büyük nedeni. sırf markalı olacak diye, ürünlere uçuk fiyatlar verenleri, ömrümün sonuna kadar anlayamayacağım.
  • aklıma hemen fight club'ın o meşhur repliğini getiriyor,
    "mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. sonra hayalinizdeki yatak. sonra aradığınız tabak takımı. sonra o güzel yuvanıza kısılıp kalırsınız.
    bir zaman sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur."

    (bkz: çağımızın vebası)
    (bkz: fight club)
    (bkz: chuck palahniuk)
  • En saçma takıntı hali bence . Yakışan herşey bence üstünde markalaşabilir . Tabi kalite ayrı bir konu Ömürlükbakış açısı mantıklı bir yaklaşım olabilir markalara karşı .
  • üç liralık don için 30 lira ödemenize neden olur.
  • Alinan seye degil de marka logosuna para odemek. Bana gore bu gosteris hastaligidir. Sahsen bircok kisi gibi ben de kaliteye onem veririm ve isim yapmis cogu markadan alisveris yapmaya calisirim. Ancak bana gore burada onemli olan kaliteyi ucuza almaktir o yuzden indirimleri takip ederim. Hatta subat ortasinda neredeyse butun markalar buyuk indirimler yapiyorlar kacirmayin derim :)
  • Bir markaya karşı bağlılık duygusuna sahip olmak.
    Bu tanıma çok fazla uyuyorum ve aslında bunun kötü değil tam aksine çok faydalı bir şey olduğunu düşünüyorum.
    Kararsız biri olduğum için aldığım üründen emin olmam gerekiyor o yüzden de kendime göre belirlediğim markalar var ve hep onları tercih ediyorum. En güzel yönü de saatlerce dolaşmak yerine o mağazaya girip hemen istediğini almak

    (bkz: colins)
    (bkz: new balance)
    (bkz: greyder)
  • marka takıntısı, ruhsal boşluğun doğurduğu bir sonuçtur. bu takıntısı olanlar göz önünde olmayı, dikkat çekmeyi ve gösterişli olmayı severler.
  • (bkz: yeni rakı) başkasını asla içmem.
  • LCW'den de pantalonum var Tommy Hilfiger'den de; bunları kıyasladığım zaman her ikisi de aynı işi yapıyor, ikisi de hemen hemen aynı rahatlıkta.
    Fakat kalite olarak değerlendirdiğim zaman tommy eskimiyor ve yıpranmıyor. aradaki fiyat farkı ile diğer pantalondan çok daha fazla alabilir ve eskimeden de kullanabilirim, Ama olay çok daha farklı.
    Kendimi çok daha mutlu ve huzurlu hissediyorum. Baktığımız zaman her ikisi de marka, ama verdikleri kalite ve hizmet değiştiği için fiyat da değişiyor.
    Örneğin Apple'ın telefonları çoğu telefondan fiyat olarak yüksek ama verdiği hizmet de üst düzey.
    Bana kalır ise bu marka takıntısı değil de; kendini güvende hissetmenin farklı bir yolu. Şimdi diyeceksiniz ki giydiğin pantalon ile güvende hissetmenin ne alakası var?
    Aldığım ürünün desteğinin olması, beni yarı yolda bırakmayacak olması ve müşteri hizmetlerinin ilgi ve alakası beni bu hissiyata sevk ediyor.
    Bunun için illa her şeyin pahalı markalar olmasına da gerek Yok, loft kot pantolonlarda da aynı durum söz konusu. Veya Bakırköy'de her hafta gittiğim Cumartesi pazarı; fiyat oldukça uygun, müşteri hizmetleri diye bir şey bile Yok ama aldığım ürünler beni memnun ediyor.