geceye bir şiir bırak
181 entry daha
-
Şiir denildiğinde tek geçtiğim şiirdir.
(bkz: Hüseyin nihal Atsız )
Geri gelen mektup
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik... -
İçimi dökersem diye söylüyorum
Dikkat et ayağına batar
Ben kaçıncı kez ruhumu yırttım biliyor musun?
Anlamazsın.
Anlamazsın, bir anda saat 22.24 oluyor
Düşleyeyim diyorum da, neyi?
Nasıl bilinmez, bilmezsin
Bir reklam daha ezberledim bugün.
Sigara paketim enteresan
Çabuk kilo vermiş. -
İyi ki geldin!
Yüreğimin zarif acısı
Şimdi bu şehir, adının incesiyle gülümsüyor kuşlara
Basıp geçtiğin yollar, dokunduğun duvarlar…
Her yer şarkı söylüyor.
Kimyası değişiyor gökteki yıldızların.
Parlıyor aklımdaki kuyruklu uçurtmalar.
Şimdi her evin gölgesinde bir avuç su kalbim.
Yüzünü yıkıyor göçüp gitmiş babalar.
Ağzını uzatıp yudumluyor, terlemiş şen çocuklar.
İyi ki geldin bak!
Şimdi bu şehir çocuk,
bu şehir baba,
bu şehir aşk… -
Bir avuç toprak kenarında
Kendi ırmağımda, yalnız, oturdum
Kımıltılar toprak oldu
Ve topraklar kayarak döküldü parmaklarımın arasından
Hiçe benzemişsin!
Toprağın soğukluğuna bırak yüzünü
Kendi doruğumu kaybetmişim.
Korkuyorum, bir sonraki andan;
ve duygularıma açılan şu pencereden.
Bir yaprak düştü elimin unutulmuşluğuna;
Akasya yaprağı!
Kaybolmuş bir terane kokuyor;
Annemin yüzünde oynaşan ninni kokuyor.
Pencereden
Çocukluğumun duvarında seyrediyorum gurubu
Boşunaydı, boşuna!
Bu duvar, kapılarının üstüne yıkıldı yeşil bahçelerin
Oyunların altın zinciri, masalların aydınlık kapısı
Kaldı göçük altında.
O tarafta görünüyor benim siyahlığım:
Çamur sıvalı bir kümbet damda durmuşum;
bir gam gibi..
Ve bakışlarımı dökmüşüm gurub buharına.
Bu dehlizlerde avareydi bu bekleyiş.
Eski ''ben'' sustu bu yeşil seramik ağlarda
Gölge-güneşte bu akasya ağacı güneşin yakalanışını
tatlı bir korkuda seyretti
Güneş yanıyor pencerede
Pencere yapraklarla doldu taştı
Kaydım bir yaprakta
Benimle değil bağlantısı dizilerin
Ben kendi havamı içiyorum
Ve kendi ırağımda oturmuşum, yalnız.
Altüst ediyor toprağı parmağım
Saçıyor resimleri birbirine, kayıyor, uykuya dalıyor
Bir resim yapıyor, yeşil bir resim: Dallar, yapraklar
Aydınlık bahçelerin üzerinde uçuyorum
Gözlerim otlarla doluyor
Ve kıpırtılarım karışıyor dallara, yapraklara
Uçuyorum, uçuyorum
Irak bir kırda
Güneş kanatlarımı yakıyor ve ben uyanıklığın
nefretiyle
Düşüyorum toprağa.
Biri yürüyor kanatlarımın külü üstünde.
Alnıma bir el sürüldü; gölge oldum ben
''Şasusa'', sen misin?
Geciktin:
Çocukluk ninnilerinden, bu güneşin göz alışına dek
seni bekliyordum.
Ağların yeşil gecesinde sana seslendim, ırmağın
Seherinde, mermerlerin güneşinde.
Ve sana bu karanlık susuzlukta sesleniyorum:
''Şasusa!''
Bu güneşlik kırı geceye çevir.
Ki bulayım kaybolan yolu ve ayak izimde
Susayım
''Şasusa'', siyah ve çıplak esinti!
İçine al hayat toprağımı
Suskunluktandı dudakları
Parmağı kaydı hiçe doğru
Ansızın dağıldı yüzünün şekli; yel götürdü tozunu
Yollara düştüm gözleri yaşlı otların üzerinde
Kaybettim bu otların arasında bir düşü.
Ellerim beyhudeliğiyle dolu arayışların
Eski ''ben'', yalnız, dolaştı bu kırlarda.
Öldüğü zaman
Ağlar düşü ve akasya kokusu parmaklarının arasındaydı.
Bir gamın üzerinde düştüm yola
Yakınım geceye; siyahlığım görünüyor
Bir fener aldım o günlerin gecesinde
Duruyor akasya ağacı fenerin aydınlığında.
Yaprakları uyumuş, ninniye benzemişler
Annemi işitiyorum
Güneş pencereye karışmış
Annemin mırıltısı yaprakların kıpırtısıyla ahenkli
Bir beşik sallanıyor
Ardında bir kitabe kazınıyor bu duvarın
Duyuyor musun?
İki saçma ân arasında gidip gelmekteyim
Sanki bir kapı açtım toprağın soğukluğuna
Mezarlık yaşamıma doğdu.
Çocukluk oyunlarım üzerinde çürüdü bu kara taşların
Taşları işitiyorum: Gam ebediliği
Bekleyiş beyhudedir mezar kenarında
''Şasusa'' bir siyah mermer üstünde bitmişti:
''Şasusa'' benzeri karanlığımın.
sohrab sepehri
Güneşe bulanmışım
Karart beni, kapkara; bana dök boyunun gecesini
Ellerimi gör: Yaşam yolum sende susuyor
Boşlukta bir yol, karanlığa bir sefer:
İşitiyor musun kervanın çan seslerini?
Bir avuç kabusla yoldaş olmuşum
Yol geceden başladı; güneşe vardı ve şimdi geçiyor
Karanlığın sınırından.
Kervan sığ bir ırmaktan geçti
Seher vakti döküldü üstüne dalgaların
Gümüş rengi suda gülüyor bir çehre ölüme:
''Şasusa'', ''Şasusa!''
Resimlerin pusunda soluk alıyor mezarlar
''Şasusa''nın tebessümü dökülüyor toprağa
Ve parmağı kaybolmuş bir yeri gösteriyor:
Bir kitabe!
Taş sallanıyor.
Akasya çiçekleri açıyor ninnisinde annemin
Dallarda sonsuzluk.
Bir avuç toprak kenarında
Kendi ırağımda, yalnız, oturmuşum
Yapraklar kayıyor hislerimin üstünde
sohrab sepehri -
Gerçi ömrün senin, şafaklarda
Yeni açmış çiçekle kardeşti.
Gerçi ömrüm benim, bir ateşti.
(bkz: Ahmet Haşim ) -
Ne ölümler yaşatırım içimde ben,
Hiçbiri kalmaz kendime.
Bir karlı bahar açar
Gözlerimde yankısız.
Kendimi öldürmekten,
Yenik düşerim kendime.. -
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ben bir geceyi
bir uzun geceyi gene uykusuz
ağrılar içinde geçirmişimdir
düşünmüşümdür hasretliği ölümü
seni memleketi düşünmüşümdür
seni memleketi dünyamızı.
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken hiç umut yokmu
umut umut umut........... umut insanda.
nazım hikmet
181 entry daha