dekalog

  • ilk iki bölümünü izleyip sonrasında neden bıraktığımı hatırlamadığım kieslowski filmleri serisi. halbuki gayet de hoşuma gitmişti. ama yoğun bir dönemde kafamı yormak istememiştim galiba. kübrick, lynch, haneke gibi kieslowskide de keyiften ziyade sanatsallık daha ön planda. bu da yoruyor insanı, bir sahneyi bile kaçırmamak gerekiyor.
  • dekalog, yönetmen Krzysztof Kieślowski'nin polonya televizyonu için hazırladığı her biri yaklaşık bir saat süren 10 bölümden oluşan televizyon filmlerinin adıdır. dekalog, yahudilik inancına göre kutsal sayılan 10 emir'e göre çekilmiştir..

    Kieslowski, dekalog'u Bez konca'dan bu yana beraber çalıştığı senarist Krzysztof Piesiewicz ile birlikte kaleme almıştır..

    her film birbirinden değerlidir..

    80'li yılların polonyası'ndan en yalın manzaralar sunuyor bizlere yönetmen. kapitalistleşen, endüstrileşen toplum düzenini, iletişimsizliği, yoksulluğu, duyarsızlaşmayı, çaresizliği, ahlâkî çatışmayı görüyoruz. bunları yaparken politik göndermelerden kaçınıyor Kieślowski..

    Kieślowski, Dekalog’daki her bölüm için ayrı bir estetik oluşturmayı amaçladığından dolayı proje boyunca dokuz farklı görüntü yönetmeniyle çalışmıştır..

    10 film kısa denilebilecek sürede çekilmesine rağmen yönetmen kaliteden ödün vermemiştir. her bölüm kaliteli bir sinema filmi tadındadır..

    dekalog'un müziklerini Zbigniew Preisner bestelemiştir..

    dekalog filmlerinin hepsi şaheser niteliğindedir..

    müzikleri olağanüstüdür. özellikle açılış müziği harikulâdedir..

    dekalog, büyük binalarda yaşayan insanların küçük dairelerindeki hikâyelerdir..

    filmlerin tamamında oyunculuklar son derece başarılıdır. karakterlerin tümü rolünü layıkıyla oynamış..

    Dekalog filmlerinin ana felsefesi, kader terazisine yerleştirilmiş bir tanrı-insan dengesi üzerine kuruludur..

    Krzysztof Kieślowski, Dekalog 5 ve Dekalog 6’nın sürelerini uzatarak bunlardan uzun metraj sinema filmleri yapmıştır. bu filmlerin adları Krótki film o zabijaniu ve Krótki film o milosci'dir..

    dekalog'da filmlere başlarken karakterler kısaca tanıtılır, ardından hikâyeler başlar..

    yönetmen dekalog filmleriyle 1989 Venedik Film Festivali FiPRESCi Ödülü'nü kazanmıştır..

    dekalog filmlerinde göze çarpan bir öge vardır. filmlerin hepsinde bu öge bir şekilde karşımıza çıkıyor. bu durum da benim gözümde dikkate değerdir. (ögenin ne olduğunu izleyerek öğrenin)

    filmlerdeki karakterlerin neredeyse hepsi duygusal anlamda sonsuz bir sıkışmışlık içindedir âdeta..

    dekalog'da dinlerin kişi üzerindeki etkisi yalın bir biçimde ele alınmıştır. bazı insanlar yaşamlarını dine göre şekillendirirler, bazıları ise tam tersi..

    filmlerin onuncusu ve yedincisi hariç hepsinde görünen bir karakter vardır(bu kişinin kim olduğu ile ilgili çeşitli fikirler var. kimileri ona şeytan veya melek, kimileri isa, kimileri ruhun cisimleşmiş hâli olabilir diyor. kimileri de sıradan bir gözlemci diyor. Mario Sesti ise Dekalog üzerine kaleme aldığı denemesinde bu karakteri “eylemlere karışmayan meleksi bir mevcudiyet” olarak tanımlar. senaryoda ise genç adam diye geçtiği söylenir.) ve filmin ufak bir yerinde ortaya çıkarak esas karakteri gözlemler..

    bir hayvan dekalog'ların hepsinde geçmektedir.(ne olduğunu izleyip bulun)

    dekalog'un göze çarpan özelliklerinden biri filmdeki karakterlerin diğer filmlerdekilerle aynı apartman bloklarında yaşamasıdır. Bu sebepten dolayı filmlerin ufak bir kısmında diğer filmlerdeki karakterlerin bazılarını görmek mümkündür..

    Dekalog’un bence en önemli ayrıntılarından biri on emirdeki konuların bir sonrakine atlayarak işlenmiş olmasıdır. Yani ilk filmde birinci emiri ve ikinci emiri beraber, ikinci filmde üçüncü emiri, üçüncü filmde dördüncü emiri, dördüncü filmde beşinci emiri, beşinci filmde altıncı emiri, altıncı filmde yedinci emiri, yedinci filmde sekizinci emiri, sekinci filmde dokuzuncu emiri, dokuzuncu filmde onuncu emiri, onuncu filmde ise tek bir emire bağlı kalmadan genel emirleri kara mizah yoluyla işlemiş yönetmen..

    bazı filmlerin sonunda sanki yukarıdan biri yaklaşarak ''sana söylemiştim, gördün mü?'' diyecek sanırsınız..

    dekalog'ta gözüme çarpan diğer bir ayrıntı ise bütün filmler soğuk havada geçmektedir. genellikle karlı havada geçiyor filmler..

    üniversitelerin tüm sinema ve televizyon bölümlerinde dekalog'un ders olarak verilmesi gerektiğini düşünüyorum. gerek senaryo, gerek çekim teknikleri, gerek kurgu, gerekse yönetmenlik başarısı olsun hepsi bir bütün hâlinde harikadır..

    filmleri izlerken bir izleyicinin de dediği gibi ''ne hissedeceğinize karar verene kadar film biter ama etkisi uzun süre bitmez.''

    en beğendiğim dekalog filmi szesc'dir..

    dekalog'ta hayatın her kesiminden her türlü insan kendinden bir şeyle bulur..

    dekalog muhteşem bir başyapıttır..

    aşağıda dekalog'un tüm bölümlerinden detaylı ve uzun bir şekilde bahsedeceğim. izlemeden önce ayrıntıları öğrenmekten hoşlanmıyorsanız aşağıdaki yazıyı okumanızı önermem..


    --- spoiler ---


    dekalog 1 (jeden)

    dekalog serisinin açılış filmidir. filmde ilk emir olan ''Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın benim. Benden başka tanrın olmayacak.'' emiri ele alınıyor.
    jeden'de Kieślowski, serinin diğer filmlerinin nasıl geçeceğine az çok bir izlenim edinmemizi sağlıyor. kullanılan sinema dili ve semboller gibi. bir izleyicinin yorumunda belirttiği gibi ''kieslowski, jeden'de yaratıcı ile yaratıcıyı yaratan zihnin, yarattığı bilimi karşı karşıya getiriyor.'' bu filmde Kieslowski, İlk emirle ilintili olarak, bilgisayarı ve genel olarak bilimi tanrı yerine koyuyor. film bunun üzerine gelişiyor. ilk filmimiz hayattaki her şeyin bilimle, sayılarla, istatistiki verilerle açıklanabileceğini düşünen üniversitede hoca ve bilim insanı olan Krzysztof ve kendisi gibi bilim ve akıl esaslı yetişmesini istediği meraklı oğlu Pawel arasında geçiyor. yönetmen burada emirlerin çiğnenmesi durumunda tanrının gazabına uğranacağını gösteriyor. hayatı sorgulama üzerine güzel anekdotlar var filmde..

    filmde baba ve oğul arasında geçen bir konuşmayı paylaşmak istiyorum.

    — ölüm ne demek?

    — kalbin kan pompalaması durur, beyne kan gitmez, hareket durur, her şey durur, her şey biter.

    — geriye ne kalır?

    — bir insan ne yaşamışsa bu onun anıları bıraktıklarıdır. anılar önemlidir. birisini, belli özelliklerini, belli yanlarını hatırlarsın. onun yüzünü, gülüşünü, bir dişinin eksik olduğunu hatırlarsın. sen bunları düşünmek için çok gençsin.


    dekalog 2 (dwa)

    serinin ikinci filmi ''Tanrı’nın ismini boş yere ağzına almayacaksın.'' emiri üzerine kuruludur.
    Kocası ağır hasta olan Dorota bu süreçte beklenmedik bir şekilde başka bir erkekten hamile kalmıştır. Fakat içinde bulunduğu durumdan dolayı çocuğu doğurup doğurmama konusunda kararsızdır. kocası yaşayacaksa çocuğu aldırmayı düşünür, eğer kocası ölecekse çocuğu doğurmayı planlar ve olaylar gelişir.

    aşağıda filmden bir sahne paylaşacağım.

    — tanrıya inanıyor musunuz?

    — bir tanrı var, sadece bana yetiyor. özel bir tanrı.

    — ona mutlaklığı sorun.


    dekalog 3 (trzy)

    dekalog'un üçüncü filmi ''Şabat gününü(cumartesi) daima hatırlayıp, onu kutsal kılacaksın. Haftanın altı günü çalışacak, yedincisinde istirahat edeceksin.'' emiri üzerinedir.
    bu filmde baş karakterimiz Ewa, Bir Noel gecesi ansızın eski sevgilisi Janusz’un evine telefon eder. eskiden birlikte olduğu adam Janusz'dan uzun süre haber alamayan ewa, noel gecesi Janusz'un ailesinin yanından ayrılıp kendisine yardım etmesini ister ve hikâye başlar. filmde görüyoruz ki ewa her şeyi noeli yalnız geçirmemek ve daha da önemlisi sevdiği insanla geçirmek için yapar.
    ''Her aldatış, aldatan kişinin aldanışıdır aynı zamanda.'' temasıyla karşılaşıyoruz filmde.

    aşağıda filmden bir sahne paylaşacağım.

    Ewa, aşık olduğu ve hiç unutamadığı kişi olan Janusz'dan elini uzatmasını ister. Janusz elini uzatır. ewa, Janusz'un eline bakar ve ''hiç sevilmemiş, anlaşılmamış'' der.


    dekalog 4 (cztery)

    dekalog'un bu bölümü “anne ve babana hürmet edeceksin.” emiri üzerine kuruludur.
    Tiyatro okulunda okuyan Anka, babası Michal ile birlikte yaşamaktadır. Birbirlerine olan bağları normal bir baba kızınkinden daha güçlü ve daha farklıdır. bir gün babası bir iş gezisindeyken anka babasının masasında bir mektup bulur. mektupta ''kızım anka'ya'' yazmaktadır. ve altına da ben öldükten sonra okunacak diye not düşmüştür. anka, başlarda içindeki merak hissini bastırsa da daha sonra dayanamayıp mektubu okur ve ardından olaylar gelişir.
    dekalog serisinden en etkilendiğim ikinci filmdir. dekalog'un on bölümlük serisi içinde izlerken rahatsızlık duyduğum tek filmdir. mektupla ilgili gerçek mi değil mi dilemması beni oldukça tedirgin etti. filme normal bir psikolojiyle başlayıp alt üst olmuş bir şekilde bitirmeniz kuvvetle muhtemeldir. her şeye rağmen izlerken bitmesini istemediğim filmlerdendi. müzikleri de harikaydı. kamera tekniği, çekim açıları ve ışık kullanımı olağanüstüydü. ayrıca başroldeki anka'ya da hayranlık duyduğumu belirtmek istiyorum.


    dekalog 5 (piec)

    serinin beşinci filmi ''Öldürmeyeceksin.'' emri üzerinedir.
    toplumsal, insanî, ahlâkî erdemlerden yoksun olan yirmi bir yaşındaki genç Jacek bir taksi şoförünü kaçırıp işkence etmeye başlar ve olaylar gelişir..
    film, ''yasalar, doğayı taklit etmemeleri, onu geliştirmelidir. insanlar, başkalarını yönetmek için hukuku icat etti. yasalar, kim olduğumuzu ve nasıl yaşayacağımızı belirliyor. biz, yasalara uyarız ya da ihlal ederiz. insanlar özgürdür.onların özgürlükleri, başkalarının özgürlükleri ile sınırlandırılmıştır. ceza, intikamdır. özellikle, zarar vermeyi amaçlayan cezalar suçu önlemiyor. yasalar, kimin için intikam alıyor? masumlar adına mı? masumlar mı kanunları yapıyor.'' şeklinde harika bir giriş cümlesiyle başlar. bu filmde serinin diğer bölümlerinden farklı olarak şiddete açıkça yer verir Kieślowski. bunu bilinçli olarak yapar. filmdeki iki başrol karakter de irite tavırlarıyla ön plana çıkmaktadır. filmde adalet ve ölüm kavramları arasında sıkı bir bağ kurulur. bu film yönetmenin idama ve şiddete karşı protestosu niteliğindedir. piec, aynı zamanda Kieślowski tarafından Krótki film o zabijaniu adı altında uzun metrajlı sinema filmi olarak çekilmiştir. şahsi görüşüm ise dekalog serisi içinde finali en sarsıcı olan filmdir.


    dekalog 6 (szesc)

    dekalog'un altıncı filmi “Zina etmeyeceksin” emiri üzerine şekillenmiştir.
    szesc, henüz on dokuz yaşındaki Tomek'in evinin penceresinden dürbünle gözlediği güzel sanatçı Magda’ya takıntı derecesinde aşık olmasını anlatır. aşkın manevi ve maddi anlamını sorgulatır film. szesc'de diğer filmlere göre daha az diyalog vardır. film duyguların dilinde yazılmıştır âdeta.
    Kieslowski, bu filmde çoğu sanat eserinde olduğu gibi aşk duygusunun temsilcisi kabul edilen kırmızı tonlara ağırlık vermiştir. ayrıca kırmızı tonlarını günaha davet eden görsel unsur olarak kullanmıştır. szesc'de aşk iki farklı bakış açısıyla ele alınıyor. aşk duygusal bir devinim midir? yoksa cinsellik midir?
    szesc, dekalog serisinde benim en çok etkilendiğim ve en beğendiğim filmdir. beşinci film olan piec'den sonra szesz'in de uzun metrajlı hâlini çekmiştir Krzysztof Kieślowski. filmin uzun metrajlı hâline yaptığım detaylı yoruma Krotki film o milosci başlığından ulaşabilirsiniz.


    dekalog 7 (siedem)

    serinin yedinci filmi “Çalmayacaksın” emiri üzerinedir.
    siedem'de, Henüz on altı yaşındayken öğretmeniyle hem duygusal hem de fiziksel yakınlık kuran Majka bu ilişki sonrasında hamile kalır ve bebeği Ania’yı dünyaya getirir. Fakat ailesi, bu olayın duyulmasını istemediği için bebeğin tüm sorumluluğunu ve ebeveynlik hakkını resmi olarak üstlenir. yirmili yaşlarına gelen Majka'nın annelik duyguları kabarmaya başlar ve kızı ania'yı anne ve babasından gizlice kaçırmaya kalkışır ve ardından olaylar gelişir.
    Kieslowski, siedem'de maddi hırsızlıktan çok daha ağır vicdani bedelleri olan bir noktaya değinmiştir o da manevi hırsızlıktır. bu anlamda çalınan veya üzerinde hak iddia edilen şey aslında tam olarak Ania’nın kendisi değildir. buradaki esas hırsızlık konusu, bir kadının yalnızca ona tanınan yegâne hakkı olan anneliğidir. filmde görüyoruz ki maddi hırsızlık manevi hırsızlığın yanında hiçbir şeydir.


    dekalog 8 (osiem)

    dekalog'un sekizinci filmi olan osiem “Yalan yere tanıklık yapmayacaksın.” emiri üzerinedir.
    osiem'de, esas karakterimiz Elzbieta, bir üniversitede öğretim görevlisi olan yaşlı Zofia’yı görmek için Amerika’dan Varşova’ya gelir. Elzbieta'nin varşova'ya geliş amacı aslında geçmişiyle yüzleşmektir. İkinci dünya savaşı yıllarında Nazi’ler Polonya’da tüm Yahudileri yakalayıp toplama kamplarına göndermektedir. Böyle bir ortamda Zofia’nın evine koruyucular tarafından henüz altı yaşında olan küçük Elzbieta getirilir ve hikâyemiz başlar. yaşanan olayları hem Elzbieta'dan hem de Zofia'dan dinleriz filmde. Zofia'nın gerekçelerini ve bunun sonuçlarına nasıl katlandığını öğreniriz.

    aşağıda filmden bir sahne paylaşacağım.

    Elzbieta, Zofia'ya bakar ve şunları söyler.
    ''araştırıyoruz, analiz ediyoruz, tanımlıyoruz. ama adaletsizliği çözebiliyor muyuz?''


    dekalog 9 (dziewiec)

    serinin dokuzuncu filmi ''Hiç kimsenin malına veya başka bir şeyine göz dikmeyecek, açgözlülük etmeyeceksin.'' emiri üzerinedir.
    Doktor Roman bir iş seyahatinden evine dönmüştür. O gece eşi Hanka’ya ilk kez hastalığından söz eder. Bir daha cinsel anlamda birlikte olamayacaklarını söyler. Bu yüzden Hanka’nın onu terk edip başkasıyla birlikte olmasını anlayışla karşılayacağını söyler. fakat hanka ona sert bir şekilde karşı çıkarak onu gönülden sevdiğini cinselliğin önemli olmadığını söyler ve olaylar gelişir.
    insanın bir tarafı her ne kadar vicdan, erdem, irade ise diğer yanı da bir o kadar bedensel zevklerinin peşinde koşan dürtülerdir. ve bu dürtüler vazgeçmeyi bilmez. Kieslowski, o dönemde yeni yeni ortaya çıkan teknik yöntemleri de burada kullanmıştır. Roman ve Hanak’ın asansörle yukarı çıktığı sahnede diyaloglarla ışığın paralel bir ilişki içinde kullanımı bu yeni tekniğe bir örnektir. Kieslowski bu filmde sadakat üzerine önemli mesajlar vermektedir izleyiciye. izlerken yönetmen dziewiec'i de uzun metraj film olarak çekseymiş güzel olurmuş diye düşünmedim değil.

    aşağıya filmden bir sahne paylaşacağım.

    — aşk, sadede yatakta her hafta 5 dakika sevişmek değildir.

    — ama o da önemlidir.

    — sadece biyolojik açıdan. aşkı kalbinde hissedersin, bacaklarının arasında değil. sahip olduklarımız, sahip olamadıklarımızdan çok daha önemli.


    dekalog 10 (dziesiec)

    dekalog serisinin son filmi normal sıralamaya göre gitseydi ''başkasının malına göz dikmeyeceksin.'' emiri üzerine olması gerekirdi. ancak hiyerarşik sıralama yerine atlamalı gittiği için dziesiec tek bir emir üzerine değil daha çok tüm emirlerden biraz şeklindedir.
    Filmde, babalarını kaybeden iki kardeş cenaze için bir araya gelir. cenaze işlemi bittikten sonra ekonomik zorluklar yaşadıkları için babalarının eşyalarını satmayı düşünürler. satacak pek değerli eşya bulamazlar. ta ki babalarının piyasanın en değerli koleksiyon pullarına sahip olduğunu öğrenene kadar. iki kardeş babalarının sahip olduğu bu pulların değerini öğrenir ve olaylar gelişir..
    dziesiec, diğer filmlerin klasik açılışı olan flüt melodileriyle değil, dokuz bölüm boyunca sorgulanan bütün o toplumsal ve ahlâkî değerlere küfreden bir punk grubunun gürültülü şarkısıyla açılır.
    Dekalog’un bu son bölümünde, diğer bölümlerde gördüğümüz ağır melankolik hava artık yoktur. Kieslowski'nin son filminde kara komedi hâkimdir. bu filmde ruhsuz bir dünyada ruh aramaktan bitap düşen bir tavır görürüz âdeta. ayrıca dziesiec'de daha önce hiç görmediğimiz kahkaha(biraz dramatik olsa da) ve eğlence sahneleri görürüz.
    dziesiec, dekalog serisi boyunca on emirin açık bir şekilde anıldığı ve o emirlere göndermeler yapıldığı tek filmdir. ayrıca dziesiec, dekalog serisinde en çok üzüldüğüm filmdir.


    --- spoiler ---