çocukluk oyunları

  • herhangi birinin adı anıldığında beraberinde birçok anının canlanmasına vesile olan oyunlardır.

    (bkz: saklambaç)
  • (bkz: misket)
    (bkz: 7 kiremit)
    (bkz: taso)
    (bkz: sporcu kağıdı)
    (bkz: beyblade)
  • (bkz: beş taş )
  • (bkz: age of empires ii)
  • (bkz: çelik çomak )
  • (bkz: simit)

    (bkz: ortada şebek)

    (bkz: uzun eşek)
  • (bkz: Yu-gi-oh)
  • aç kapıyı bezirgan başı
    yakartop
    Tıp
    Deve cüce vs vs
  • Taso yu tek geçerim.
  • herkesçe bilinen klasik oyunların dışında bol hayal gücü içeren özgün türleri de vardır. mesela kendi kendimize uydurduğumuz, kurallarını ve nasıl oynandığını bizim dışımızda kimsenin bilmediği oyun; kale. şimdi her birimiz bambaşka yerlerdeyiz ama kale gizemini hala koruyor.
  • Evet gerçekten de bazıları, arkadaş grubunun önde gelenlerinin hayal gücünü konuşturarak ortaya attığı, grubun her üyesinin katılımıyla yapılan sert istişarelerle kuralları belirlenen ve aradan uzun yıllar da geçse unutulamayan oyunlardir.
    Oyunumuzun adı "ev". Bu oyun bizim için sonraları çok sevilen ve okuldayken her teneffüste oynadığımız oyun oldu. Oyunun ortaya çıkışı çok basit olmuştu. Bir arkadaşın spor salonundaki jimnastik minderlerinden birini yerdeki başka bir arkadaşın üzerine atması ve daha sonra bu minderin üzerine kendisini atmasiyla başlamıştı. Ve sonra "lan bunu daha geniş bir konsept haline getirelim" demesiyle bize durumu açmıştı. Ve sonra herbiri birer mazoşist ayni zamanda sadist olan bizlerce de kabul görmüştü bu fikir. Kuralları belirlemek biraz ugrastirsa da sonuçta oynayis şekli çok basit olmuştu. Buna göre 6 tane minder düzgün bir geometriyle yerleştirilmiş ve bir küp elde edilmişti. Sonra bu küpün yani evin içine 3 arkadaş girerdi ve dışarıda kalan 1 arkadaş yüksek bir yerden küpün üzerine atlardi. Oyun kabaca bu sekildeydi. Ama en önemli kural atlayacak kişinin çivileme atlayamamasiydi. Zira bunu yapan bir müeyyide olarak yeniden inşa edilen evin içine sokulurdu ve diger 3 kişi evin üzerine atlardi.
    Tabi oyun zamanla okul genelinde baya yankı bulmuştu ve öğrenciler teneffuslerde adeta birbirlerini ezerek spor salonuna akın ederdi. Sonra spor salonunda bağıran çağıran, havada uçan, karada kaçan derken bir arkadaşın boynunu kırma tehlikesiyle karsilasilmis ve spor salonu geçici bir süreliğine kapatılmış ve bu dahiyane fikrin eseri olan "ev" tarih sahnesine gömülmüştü.
  • Alman kale
    Babacılık (baba filminin etkisi)
    Robinsonun teknesi (minderin üstünde oynardık. Minder sal olurdu öteki odalara yani adalara ulaşmaya çalışırdık)
    Elektrik süpürgesiyle f1 oynamaca vardı birde. Hatırlayan olacAktır Gri beko süpürge tekerlekli.
    Karavan (ranzanın alt katını çarşafla kapatıp alt kattaki yatağın yastık kısmına tenceri kapağı koyardık. Sorsan direksyon işte.
    Trafik (kuzenlerle bir araya gelip oyuncak arabalarla trafik yapardık. Sonra eski olanın üstüne kolonya döküp yakardık, sorsan kaza yapan arabalar. İyi evi yakmamışız)
    Havalı tabancayla action man vurmaca

    Bunun gibi oyunlar. Yaratıcılığın çok olmasının sebebi kuzen sayısının çok ve yaşca birbirine yakın olmasıydı bizde. 7 kuzen beraber büyüdük. Ne güzel günlermiş...
  • Sokakta oynamış nesille teknoloji çağı çocuklarının oynayacakları oyunlar birbirlerinden farklıdır. Teknolojinin içine doğan ve apartman hayatına hapsolmuş sokaktan bi-haber çocuk bizim oynadığımız oyunları anlayamaz. Bizim o oyuncaksız zamanlarımıza çare olsun diye icat ettiğimiz oyunlar ona saçma gelebilir. Misal bir odun parçasını kumaşlara sarıp oyuncak bebekler yapardık. Yere daireler çizip ebe seçip simiit diye bağırıp birbirimizi döverdik :)
    Dağ bayır gezer ot toplar hastalıklara çare bulma oyunu icat ederdik.
  • halen daha zaman zaman gülümsenerek hatırlanan; hayal gücü ve el becerisi gelişimine katkıda bulunmuş oyunlardır. tablet, pc, sosyal medya gibi sanal ortamın boşluğunu dolduramayacağı oyunlar.

    bir tahta üzerine çakılmış çivilerin futbolcu ve kale direkleri yerine geçtiği ve bozuk parayla maç yapıldığı oyun ilk aklıma geleni. kısa adı var mı, bilmiyorum. tabi ki herkes kendi sahasını kendi yapardı.

    (bkz: uçurtma)
    ama hazır alınanı değil. düz kargılar özenle seçilir, kesitinden ikiye ayrılıp ortadan bağlandıktan sonra evdeki naylon poşetlerin düz hale getirilerek kaplanırdı. yapıştırıcı yok, naylon üst üste koyup küçük taşla defalarca vurmak suretiyle yapıştırılırdı. kuyruk da benzer şekilde şerit naylonların ipe bağlanmasıyla yapılırdı.

    tahtadan araba. baya direksiyonlu, frenli. hatta mekaniği üzerinde ciddi kafa patlatılıp arge yapılırdı. yokuş aşağı fena giderdi. tekerlek ise genelde rulmandan olurdu.

    tüftüf. bizdeki adı buydu. tüfek düz bir boru, mermi ise uygun kalibrede kesilmiş kağıt külah. tabi nişangah, kabze vb. herkes kendi eklentisini yapardı. primatif paintball da diyebiliriz.

    bütün bunların yanında sokakta bulduğumuz envai çeşit canlıyı inceler, beslemek için eve getirirdik. kertenkele, çekirge, kaplumbağa, tırtıl, solucan gibi.. arada kedi, köpek de..

    bir de legoların hastasıydım. uzay komseptli olanı özellikle. benim olmadı ama misafirlikte denk geldi mi affetmezdim.

    günümüzde de çocukluklar keşke böyle yaşanabilse..
  • Ey benim kedilerle kuşlarla evcilik oynayan çocukluğum,
    Herkesi sevebilen, hayretleri çok, ezel kokulu mutluluğum...
    k.k
  • niye kimse aylık dememiş ?

    (bkz: aylık (9-11-15))

    beşlik = 5 puan
    kafa = 3 puan
    topuk = 9 puan
    ronaldo vuruşu = 8 puan

    topu sektirip gol atınca 1 puan sayılır
  • korebe