blog sözlük itiraf

#blog sözlük sırala başlıkta ara
/ 26
2438 entry daha

  • Ben, başımı yastığa koyduğum taraftaki saçlarıma uyguladığım basınca üzülüyorum. Ya diğer yandaki saçlarım daha çok seviyorsa beni?
  • Yanimdakiler canimin yandigindan agliyorum saniyorlar ama canimin yandigi falan yok kendime sinirliyim. Kimseye hicbir seye sinirli olmadigim kadar sinirliyim ve aglamaya bile hakkim yok aslinda.
    Ve bi de seyler var ya, kendi yapamadiklarindan baskalarini sorumlu tutan insanlar. Onlar umarim bir seyler yapamamaya devam ederler cunku bunu hakediyorlar ve onlarin hepsinden tiksiniyorum. Savasmadan hicbir sey olmuyor ve savasmayip netice beklemek gercekten tiksinilesi. '*' insan isterse ama gercekten isterse kendisinde savasacak gucu de buluyor baska seyleri de. O yuzden kimsenin aglamaya hakki yok. '*'
  • sabaha kadar kitap okumak istiyorum, umarım başarabilirim
  • cildimde bir sağlık problemi var iki yıldır geçmedi.bi ara çok kilo almıştım ve 100 kilo olmuştum 2-3 gün banyo olmayınca kasıklarımda bir kızarıklık çıktı.doktora gitmek yerine internette araştırma yaptım ,önerilen bir ilacı hemen uyguladım.ertesi gün yürümeye başladığımda kasıklarımdan bacaklarımın arasına doğru krem eridi ve iç çamaşırım ıpıslak oldu. o günden beri kasıklarımdaki kızarıklık ve bacaklarımın arasındaki terleme geçmedi.banyo olduktan 5 dakika sonra ıslanmaya başlıyordu.dışarı çıkıp dolaşmak benim için artık bir eziyetti ankara ayazında bile bacaklarımın arası terliyordu ,ıslanan pantolonlar yırtılıyordu 3-4 ayda.bir kaç kez doktora gittim bana verdikleri kremler işi daha kötü yapmaktan başka bir şey yapmadılar.son zamanlarda hayatıma çeki düzen vermeye çalışıyorum.en son gittiğim doktor bir krem bir tane de jel vermişti,ikisini birlikte kullandığımda sonuç alamamıştım.şimdi jeli tek başına kullanıyorum jel döküldüğü yeri kurutuyor ve yıllar sonra ilk kez bacaklarımın arası kuru, kasıklarımın kızarıklığı azaldı.bu arada jelin ismi pers mant.tam olarak geçer mi bilmiyorum ama umutlu olmayı bile özlemişim.bu sıkıntımı ne aileme ne de arkadaşlarıma söyleyememiştim,bunları itiraf etmekte içimi biraz olsun rahatlattı.
  • Uyuyamıyorum
  • Mükemmel biten egitim öğretim hayatımı ödüllendirmek için saçlarımı (yine dayanamayıp evet) kestirdim. Kendime geleyim diye ailemin eve yaptığı çikolata zulasının içinde kaybolmuşken, kardeşimin oynamasina asla izin vermediğim bilgisayarımı kardeşime teslim etmişim. Az önce. Ben yapmışım bunu. Git oyna demişim ??? Ey depresyon sen kimsin ya
  • Kabuktayken kardeşimi yemiştim
  • hayatımda hiç sinemaya gitmedim. '*''*''*'

    Sinemaları tiyatroları kim bedava yaparım derse ona oy veririm. Tam bir satılığım.

    Ülke batsa umrumda olmaz. Sanılanın aksine kaybedecek hiçbir şeyim yok.

    İlgi odağı olmak hoşuma gidiyor. Bir ortamda sözümün dinlendiğini hissetmek garip bir şekilde haz almamı sağlıyor. İnsanlar bana iyi davranınca daha iyi biri oluyorum. Kötü davranınca da öyle işte.

    Fikirlerime saygı duyulmasını isterim ama benle aynı fikirde olmayanlara saygı duymam. Saygı duyuyormuş gibi yaparım ki onlar da saygı duyuyormuş gibi yapsınlar birbirimizi kırmayalım.

    İnancımda sorunlar var. İsyan etmekteyim. Kendime sorduğum soru neden isyan ettiğim değil neden daha önce etmediğim.

    Yalnız hissediyorum sürekli. Etrafımda insanlar olması bunu değiştirmiyor.

    Kendimi dış dünyadan soyutlama hareketim ne zaman gerçekleşecek bilmiyorum. Ama olacak. en büyük hayalim bu.

    Bazen insanlara özeniyorum. Hayallerime sahip oldukları için. Kıskanıyorumdur da belki. Ama onların benim hayallerime sımsıkı sarılmaları gerekirken neden daha fazlasını istiyorlar? Bu soru da böyle kurcalıyor.

    Şükür etmeliyiz. Ama neye?

    İradeli olmayı ben seçtiysem, iradeli olmayı seçtiğimde iradeli değilim demektir. Yani aslında iradeli değilim demektir. Bu hayatın sonucunu merak etmiyorum da sebebi çok kafamı ağrıtıyor, bu gidişle ağrıtmaya devam edecek gibi.

    Yalnız olmayı seviyorum.

    Bazen sevmiyorum.

    Arada insanların salak olduğumu düşünmesini istiyorum ki soru sormasınlar. Bıktım. Saçma sapan şeyler. Dünyalılardan tiskiniyorum.

    İki yüzlü değil 5-10 yüzlüyüm. Aren't we all?

    Bir şeyleri değiştirmek istiyorum ama gücüm yok.

    Değişimi sevmiyorum.

    İsmimle hitap edilmesinden nefret ediyorum.

    tüm arkadaşlıklarımı tuğla üstüne tuğla koyarak yarattım. Yoksa arkadaş olunacak biri değilim öyle. Sadece tanıdığım insanların yanında eğleniyorum. Diğerleri sadece rol.

    Yeni insanları sevmiyorum.

    Çok fena adapte olurum. Kimim kimlerdenim anlayamazlar.

    Problem çözmeyi seviyorum ama henüz en büyük problemim olan meslek seçimimi gerçekleştiremedim.

    Dudaklarımı koklamayı seviyorum.

    Ellerimi de.

    Müthiş bir his.

    Mükemmel kokuyorum.

    Of müthiş.

    Sırt üstü uyuyamıyorum.

    Para için her şeyi yapmam ama birtakım şeyleri yaparım. Çünkü para da birtakım şeyleri yaparken gerekiyor. Sezar'ın Hakkını Sezar'a verelim.

    Entelektüel insanları sevmiyorum.

    İnsanların baya Bi yüzdelik dilimini sevmiyorum.

    Sevdiğim insanlar sevmediğim davranışlar yapınca üzülüyorum.

    Popüler şeyleri yaptıkları için kendilerinden gurur diyerek bahsedenler adına utanıyorum.

    Şiddete karşı şiddetin çözüm olacağını düşünmüyorum. Şiddetin her türlüsü yasaklanmalı. Bugün biri şiddet uygulayarak kahraman olur, ertesi gün onu örnek alan biri şiddet uygular. Semptomları değil hastalığı tedavi etmek gerek.

    Sessiz yerleri seviyorum. Kendimi ait hissettiriyor. Ya da tam tersi bir şeylerin bana Ait olduğunu.

    Rahatladım. Uzun sürmez. I hate myself.
  • şu itiraf başlığı kapatılsın, yok edilsin ya.

    geçen öğle arası işten arkadaşlarla bir restorana gittik. dönüşte bi taksiye bindik. ama öyle bir koku var ki arabada, anlatmaya kelimeler pak kalır. insanı hayattan koparan cinsten. ne idüğü de belirsiz. çıktık ve temiz havaya alışmak bile zaman aldı. aramızda tartıştık, ne kokusu olabilirdi bu, diye. ve biri kusmuş arabaya kesin, dedik, en son.

    benzer bir kokuyu alıyorum maalesef.

    ha, hemen karşımda, dimdik ve kibirli bir "e okumayabilirsin kardeşş" çıkışı bulabilirim. o taksiye de binmeyebilirdik. fakat bu geçerli bir çıkış olmazdı. açıklamayı da ben yapmayayım plz.
  • Uzaklara bakmak diye bir şey kalmadığında anlaşılır belki. Sevmenin kıymeti. Yakınında bir şeyler aramaktan vazgeçtiğinde bir ihtimal. Takıntılı sıfat tamlamalarının tam ortasını sildiğinde. Geriye kalan tamlamadaki eksiklik gibi gözüken sonsuzluk bir nevi. Silinen kısma gelebilecek ihtimallerin takıntısızlığı. Gösterebilir insana. yine aynı kıymeti ki görünmediği halde var olan şeyler söyleyin. Ben de araya bu kıymeti atıvereyim. Sırasıyla yapalım ya da aynı anda. Birlikte. Maksat göstermek de olmasın hatta. Ancak gördüğüne inanan insanlara yardım etmekten ibaret olsun. Yine de fark etmez. Değişmez. Artmaz ya da azalmaz işte. İnsanın cürmü bazı şeylere değer katmaya yetmez. Ve bu insanın cürmü hatta. Kattığından çok değersizleştirmeye yol açabilir kimi zaman. Farklı mevzuularda. Bizim konumuz etkilenmekten münezzeh. Bir cümleye nesne edilemez. Edilgen çatılı fiil dahi olamaz. Sanrıların içine gömülen bir takım zihinlerde bunun tam zıddı bir algı oluşabilir. Ki onlar da sanrıların sebep olduğu algılar ile zehirli fikirler salgılar. Sonra kazanan yine yeni rakı olur. Pansuman niyetine. Mikropları kırsın diye. Bir şekilde ölmeli işte. Sanrılardan damıtılan algılar.

    Doğa olaylarından yola çıkmazsak belki. Her şey bu kadar anlamlı gelmezse bir gün. Sebep olacağımız bir şey kalmazsa hatta. Taşı sıktığımızda elimiz ağrırsa. Topraktan geriye ancak rengi kalırsa. Gecenin tam ortasında minicik beyaz bir ışık bile yanmazsa. Gökkuşakları uğurlamazsa yağmuları. Dokuzuncu kattan aşağı düşerse damlalar. Tek kibritlik kükürt bile bulunamazsa ocaklarda. Ölürüz belki de kim bilir.

    Yaşamaksa ölmenin zıddı. Nefes almaksa bedeni cesetten ayıran. Gülmekse eğer insana değer katan. parmağının ucunu kesmekse hissetme refleksi. Ve göz kenarlarını kaşımaksa ihtiyaç. Ölüyüz belki de kim bilir.

    Kim karar verebilir ki bütün bunlara. Kendimiz bile değil. Çevremiz. Hiç değil. İki mahalle ötedekiler belki. Selayı duyabildikleri ölçüde yaşayan somyanın kenarına diz çökmüş insanlar. En çok perdelerin hakkıdır karar vermek. Aylarca açılmayan bir tanesi karar verebilir. Her sabah şahane ezgiler eşliğinde açılanlar caka satabilir. Havanın durumuna duyulan merak. Kişinin ehliyetini ele verebilir. Yıllanmış semtlerin köhne sakinleri. Sizi umursamıyor dahi olabilir. Bağıramıyorsak bunları bu denli. Geç kalmışlığın mahiyeti anlaşılamıyorsa bir türlü. Farkına bile varamıyorsak etkisizliğin. Fark etmez belki de. Ne denir.

    Tespit etmek cefalı. Bilmek acıklı. Yine de gülmek yapışmışsa ruha bir kere. Patavatsızlık işte. Elden ne gelir.

    Çok şey yazmalı. Çok zaman ayırmalı. Ve bunların hepsi düşünmeden olmalı. Ki düşünmek benliğe yapılmış en büyük ihanet. Zihnin ele geçirdiği bir mevcudiyet. Egemenliğin akla teslim edildiği bir varlık. Yaşamaya ne hacet. Bir kısım ihtimalden akla çarpan üç beşi. Ya umutlandırır insanı. Ya da garabet. Eşsiz bir sonsuzluk sunan kalp orada dururken. Kafatasının içine hapsedilmiş. Zaruri mağlubiyet. Sınırlı hissetmek. Ve inkar etmek. Çift taraflı eziyet.

  • Aşka dair acılarınızı okumaktan b ı k t ı m
  • kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmaktan korkardım. Sonra büyüdük. Benimle birlikte on milyonlarca insanla birlikte. İstediğimiz vakitlerde sokağa çıkabilir hale geldik. Sonra çok sevdim. Kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmayı. Gecenin bir vakti. Sabahın körü. Kimsesiz karanlıkların kalabalıklaşmasını seyrettim. Kimi zaman dahil de oldum. Gün doğumları karşıladım. Sakinliği günün telaşına uğurladım. Daha az korkmaya başladım. Çünkü korkuya yer kalmadı ruhumda. Çok üzüldüm. Çok sevindim. Ve birtakım başka şeyler. Bütün alanı kapladı. Belki de tekrardan. Kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmaktan korkmak istedim. Başaramadım.

    Dördü kırk geçe çıktım evden. Doğuya doğru yürüdüm. Yürüdüm. Kendi imkanlarım ölçüsünde. Güneşi daha erken görme isteğine engel olamadım. Bazen karanlığa duyulan nefret. Doğuya sürükler. Daha da doğuya hatta. Bütün ömür boyunca tek bir ışınlanma hakkı olsa. Bir karanlıktan herhangi aydınlığa ulaşmak için feda etmeyi göze aldırabilecek kadar nefret. Ve uzun süre sonra nefreti hissetmek. Sevmemekte kalmalı her şey. En kötü ihtimalde. Nefret dediğin karanlık. Karanlığın yol açtığı nefret. Hissetmemek.

    Beş buçuğa doğru ortalığın yeterince aydınlandığına ikna oldum. En yakınımdaki kaldırım taşına oturdum. Bir sigara sardım. Aniden ışığa maruz kalan gözlerime dumanın şokunu da ekledim. Bir miktar ağladım. En son ne zaman gözyaşları içerisinde bir günü karşıladım ki diyerek. Bu durumu o kadar da umursamadım. Kalktım yoluma devam ettim.

    Beşi kırktan fazla geçerken. Bir nehir kenarına medeniyetten sonra ulaştım. Bir sandalyeye oturdum. Bir sigara daha sardım. Kibritimi çaktım. Daha tütüne değmeden ateş. Kalabalık olmayan zamanlarda sokağa çıkmaktan korktuğumu hatırladım. Belli belirsiz gülümsedim. Sigaramı yaktım. Telefonumu aldım. Nefret ettiğimi de o zaman anladım.
  • Instagram'daki önerilen kişilerden başka birine ulaştım. Ne alakaysa artık birbirlerini tanıyorlarmış. Ulaştığım diğer kişi de benim "diğerleri" diye tanımladığım gruptan biri. Sonra onun fotoğraflarına bakarken bir de ne göreyim? Gebze'de gördüğüm bir başka kişiyle arkadaş çıktılar.

    Yahu, vallahi kafayı yiyeceğim en sonunda. Sanki bütün hepsi birbirini tanıyor ya da birbiriyle sevişmiş yatmış bir haltlar yemişler de ben hepsinden kaçmış ve yalnız kalmışım gibi hissediyorum. Ki öyle de.

    Bunun ne faydası var biliyor musun Sözlük? Geriye bakınca daha az keşke bırakmış oluyor insan. Zararı da var tabi: Yalnız olmak.
  • T. K. (37), akşam yemeğinin ardından camide imamın kandil va'zını dinledikten sonra eve gelip dini bir vecibeyi daha ifa etmek üzere diyanet tv'den mustafa cihat'ın ilahilerini açtı, dinlemeye koyuldu.

    belki ekran karşısında o new-age ritmik ilahilerin coşkusunda sızıp gidecekti ama olsundu. T. K. (37) 'de, bir kandil akşamını daha dolu dolu geçirmiş olmanın gönle dokuduğu o tarifsiz huzur vardı. Uyuyordu; uyumuştu.

    (bkz: beraat kandili)
  • Mesajlara bilerek bakmıyorum.
    Çevremdeki kimseyle iletişim kurmak istemiyorum. Buna mecbur olmak beni çıldırtıyor.
  • panjurumu yarım açık bırakmıştım haftaiçi, yağmurdan sonra gökyüzüne bakmak için..
    iki gün önce küçücük bi örümcek geldi, o yarım panjura ağ kurmaya başladı..
    o kadar sabırla tek tek kuruyo ki ağını, rüzgar müzgar hak getire, biraz uçuşup geri geliyo, devam ediyo sabırla..
    oturup izliyom, nasıl bu kadar sabırlı oluyo diye..
    anamlara falanda söyledim, kimse ellemesin o panjuru, günah dedim.
    az önce yine çıktım balkona, baktım orada, mutlu oldum.
    haftaiçi çalıştığımdan, normalde pazar uykumu ve kahvaltımı hiç bişeyin bozmasına izin vermem..
    ama gittim az önce çıkıp bi tane daha güneşlik perde astım.
    o panjur kapanmıcak, onun evi bozulmıcak.

    normalde dalga geçinebilincek bişey belki ama, yeni evcil hayvanımmı oldu acaba diye düşünüyom.. (bkz: swh)
  • gerçek şu ki artık özel hayatın gizliliği diye bir şeyin romantizmi kalmadı. NatGeo'da bir makale okumuştum. (2018 şubat ayı sayısında) Ed Snowden'in de kulağını çınlatıyor. Aslında çınlatma değil basbayağı "artık senin ferin kesildi adam" modunda yazmışlar yazıyı. ama şahsına münhasır natGeo yazarının hükümet yanlısı olduğu ve batılı devletlerin özel hayatı ihlalinin gayet olağan ve "alışılabilir" bir durum olduğunu aşılamaya çalıştığı o kadar bariz ki.

    şunu demeye çalışıyor: "bundan 10-7 sene öncesinde özel hayatın gizliliği kamuoyunun yüreğini hoplatan bir meseleydi. ama artık dünya halkları zaten bunu biliyor ve hiç gocunmuyorlar mahremlerinin ifşaatından. bilakis bunu biricik sevgili devletleri onları kötü kalpli teröristlerin hain saldırılarından korumak için yaptığından dolayı sevgili devletlerine derin müteşekkirane duygular içersindeler."

    ama vurgulamaya çalıştığım; ed snowden'in bir zaman parlayıp şimdilerde etkisini kaybettiği bir akım olduğu. yani eğer 2014'te snowdenizm yollu bir fikir akımı başlamışsa eğer artık bu akımın harareti kayboluyor. çünki zaten millet özel hayatlarının meydanda olduğunu biliyor ve bundan bir ürperti duymuyorlar.

    hükümetlere arka çıkmak maksadıyla söylemiyorum bunu. ama bir şeyler normalleşiyor artık. belki bizden bir sonraki nesil webcam'leri açıkken uygunsuz hallerde görünmelerini hiç takmayacak bile.

    durum gerçekten her geçen gün biraz daha şeye sarıyor. işte bu yüzden bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum. boşverin...

    izlendiğinizi zaten biliyorsunuz artık. yalnızca...

    yalnızca bari haysiyetinizi onurunuzu kaybetmeyin arkadaşlar izlenirken. bari insan içine çıktığınızda toplumsallığını kaybetmeyen özerk bireyler olabilme becerisi kalsın size; en azından yani, en kötü ihtimalle...

    (bkz: national geographic)
  • Dahası var..
    Yatak odamın duvarına bir fotoğrafını poster yapıp yapıştırdım. Böylece sabah gözlerimi açtığımda karşıma çıkan ilk şey onun aptal, şirin yüzü olacaktı. Uyandığım her sabah yüzündeki herhangi bir detaya uzun uzun bakıyor, yataktan çıkıncaya kadar da bunu sürdürüyordum. Bir cuma sabahı uyandığımda posterin bir köşesinin yapıştığı duvardan ayrıldığını gördüm. Gözlerine bakıp özür diledim ve posteri daha güçlü biçimde yerine yapıştırdım, saçları bozulmuştu biraz, o sorun etmedi, ben de bir şey söylemedim.
    Odasında köşeleri varaklı altın sarısı çerçeveli bir boy aynası vardı, o aynaya her sabah en az bir kaç dakika baktığına emindim. Güzeldi, hatta ben bazen onun bizler gibi sıradan bir hastanede doğmuş olamayacağını düşünürdüm, onun gibi kadınlar bulutların üstünde kurulmuş falancı özel tıp merkezlerinden dünyaya gelirdi. Benim gibi erkekler ise onun gibi kadınlara aşık doğuyorduk.
    Onunla sadece bir kez el ele yürüdük, bir defasında kahvaltı için gittiğimiz yere rezervasyon yaptırıp,"sigara alıp gelicez" dedik ve oraya dönmedik. Bu onunla giriştiğimiz ilk illegal hareketti. Elini o gün tutmuştum, parmaklarımızı iç içe geçirdik, dar kaldırım boyunca avuçlarını hiç bırakmadım. Yemin edebilirim, zerre suçluluk hissetmedi. Onu sevmek tam bu noktada korkutucu görünmeye başlamıştı.
    Cumartesi günlerinin benim için yüksek anlamlar içerdiği zamanlar vücudumdaki her hücre onun için çalışırdı. Tuhaf bir şeydi bu, kimse suyu kaynaması için buzdolabına koymaz. Ya da en aptal erkek bile içinden çıkamayacağı bir kuyunun içinde uzun vadeli planlar yapmaya kalkmaz. Ben aptaldan da öteydim..
    Yeryüzündeki en büyük suç mahali güldüğünde lunapark'a dönen dudaklarıydı. Bir defasında onu öpmek istedim, onu öpmek ve o lunaparka gömülmek.
    Bir gece bazı dış etkenler yüzünden kan şekerim düştü, fotoğrafa baktım, ona küfrettim. Ardından özür diledim. Hak ettin ama dedim..
    Yine de özür diledim. Fazla içtiğim bir gece elimde duran sigaranın ucuyla posterin sol alt köşesine bir kaç delik açtım. Bir başka gece posterin köşesinden bir parça yırtıp zıvana yaptım. Daha sonraki herhangi bir gece ise en sevdiğim t-shirtlerimden biriyle fotoğrafının tozunu aldım.
    Alışkanlık..
    Hayır, etrafımdaki herkes ona hissettiğim bu şeyin alışkanlık olduğunu düşünürdü, aptallar kısa cevaplar verir. "saçmalamayın"dedim. İçimdekinin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Bilmiyordum, bu bildiğim hiç bir şeye benzemiyordu. Su değil asit içiyordum, yemek değil kaya tuzu çiğniyordum, şarkı dinlemiyor kulağa hoş gelen seslerle kalbimde duble yol açıyordum. Bir gece onunla oturduğumuz bankı zippo benzini döküp yaktım.
    Saçmalıyor muydum, geberiyor muydum bilmiyorum ama uyandığım her sabah ona yeniden aşık oluyordum Onu ölmesini isteyecek kadar çok seviyordum..Ölmüyordu, sevmiyordu..
    Söylediği bazı yalanlar aklıma geliyordu. Ondan nefret etmek için elimden geleni yapıyordum.
    Bütün paramı cadde-i kebirde şaraba yatırdığım bir eylül gecesi posteri söktüm.
    Banyodaki diş fırçasını buzdolabının üzerindeki ayakkabı kutusuna koydum.
    Bende unuttuğu saati ve kolyeyi tütsüleri koyduğum çekmeceden alıp en altta işe yaramayan eşyaları sıkıştırdığım çekmeye koydum.
    Akvaryumun üzerinde, bir muma sardığım evde unuttuğu saçlarını koklayıp pencereden attım..
    Posteri söktüm, kalbimi söktüm..
    Uyumadan önce ertesi sabah bir daha onunla ilgili tek kelime etmeyeceğime dair kendime söz verdim..
    O gece hiç uyumadığım kadar huzurlu uyudum..
    Uyandım..
    Posteri yerine astım..
    Günaydın Aşkım..


    Alıntı*
  • Bir şeyler ters gitti,gidiyor,gidecek...
  • naber
2438 entry daha
/ 26