arap düşmanlığı
-
kendimi hiçbir zaman hümanist ve tüm milliyetlere açık biri olarak tanımlamadım. etnik kökenlerin, etnik kültürlerin varlığını tanıdım ve bu faktörlerin toplum yapısındaki etkisini daima göz önünde bulundurdum. arkadaşlarım ve çevrem tarafından sürekli "ırkçı", "faşist", "kafatasçı" gibi sıfatlarla tanındım. bu beni kimi zaman üzdü kimi zaman ise görüşlerimi yeniden sorgulamama vesile oldu.
evet, ben bir ırkçıyım. kim ne derse desin, ne nutuk atarsa atsın, hangi delil ile görürse gelsin bu beni olduğumdan başka bir şeye dönüştürmeyecek. kesinlikle zenofobi değilim ki, zenofobinin ne demek olduğunu bilenler az çok görüşümü anlayacaklardır.çünkü pratik hayatta gördüklerim teorileri o kadar çürütür cinsten ki, ben fikirlerimi ne süzgecinden geçirirsem geçireyim beni değiştirmeye yetmiyor.
bu arada ırkçılığımın ve arap düşmanlığımın kaynağı sadece istiklalde veya taksimde gördüğüm etnik süprüntüler değil bire bir tanıştığım araplar ve bahreyn ziyaretim sırasında gördüğüm görüntüleri kendi terazimde milyon kez tartmamdır. herneyse lafı fazla uzatmadan konuya giriyorum. umarım olaya biraz da benim gözümden bakabilirsiniz.
hayatımda tanıdığım ilk arap mardinli bir din kültürü öğretmeniydi. kendisi kadındı. konyalılar bilir, hazım uluşahin iöo daki ilk yılıydı. din kültürü derslerinde çok sert bir imaj takınır ve sanki karşısındakiler kara kuvvetleri bölüğü gibi davranarak otoritesini hissettirirdi. 4.sınıftaki çocuğun allah neyine kitap neyine demeyi geçtim, seninki kadar dandik bi ders neyine??
bu kadın sürekli tc mizin ilk kuruluş yıllarındaki atatürkün yaptığı zulümlerden bahsederdi. camileri kapattırmış da kuranları yaktırmış yok efendim askerler mardindeki kadınlara tecavüz etmişmiş. bunun arap ırkçılığıyla alakası ne bunu akçomarlar da söylüyor derseniz şunu iyi dinleyin. bu kadın artığı kezban bir gün şöyle dedi sınıfta: "zaten göçebe hayvan bir kavmin adını soy olarak taşıyan bir insan allahın cennetine falan giremez" !!!!! konyada bir türk yuvasında bunu söyleyebildi. o zamanlar idrak yeteneği yaşıtlarına göre daha güçlü olan ben ve birkaç arkadaşım donakaldık. sözlerini birebir hatırlıyorum çünkü babama söylediğimde şikayet için dilekçe yazması gerekiyordu ve bana en az 20 kere tekrarlatmıştı. babamın o andaki sinirini unutamıyorum.
babam bu konuyu sınıf öğretmenimle konuşmuş ama başı yansın istemeyen sözde vefakar hocam m.ö. bu konunun üzerine düşmemişti. -atatürkçü bir babanın oğlu olarak yetiştirilmek bazı şeylerin daha çok anlamlandırılmasını sağlıyor sanırsam. milletin ne demek olduğunu, türklerin kim olduğunu, atatürkün nasıl bir insan olduğunu çocukluğumdan beri anlatır dururdu babam. ben de bazı fikirleri işleyip çocuk aklımla sınıflandırabiliyordum bu sayede.- gel gelelim ki babamın içinde kalmış olacak, bir gün okula geldi ve dkab hocasının yanına gitti. elinde bir sürü kağıtla hocanın karşısına dikilip yüksek tonda bir şeyler söylemeye başladı. öğretmenler odası karıştı bir anda. ben de kapı aralığından izliyorum olayı tabii ki. araya diğer hocaların da girmesiyle desibelin şiddeti arttı ve artık sadece bağrışmalar duyuluyordu.
babam elindeki kağıtlara kadının yüzüne doğru fırlattı ve odadan çıktı. beni kucağına alıp sınıfıma götürdü. eşyalarımı topladıktan sonra müdür yardımcısının odasına gidip benim belgelerimi aldık. farklı bir okula gitmek zorundaydım bundan sonra. alıştığım ve arkadaşlarıma bile veda edemediğim okulumdan, yıkık bir arabın zırvalaması yüzünden ayrılmak zorunda kalmıştım.
uzun bir süre -şükürler olsun- ki araplarla pek işim olmadı. ne sokakta ne okulda ne de başka bir yerde kendilerine rastlamadım. ta ki konya bir suriye şehri olana kadar.
bildiğiniz gibi ülkemiz kevgire dönmüş durumda. ülkenin batı hariç tüm sınırlarından mülteci yağıyor adeta. arap, süryani, ezidi, kürt, afgan, tacik gibi pek çok ulustan insanlar ülkemizde barınıyor. özellikle suriyeliler ülkenin hemen hemen her bölgesinde rahatsız edici boyutlara ulaştı. ama bu bölgelerden biri var ki (konya) her 6 kişiden 1i suriyeli an itibariyle.
2015 yazında bir gece samsuna gitmek olan otobüsüme yetişmek için otogara doğru ilerliyordum. birden bir grup önümü kesti ve bana arapça bir şeyler zırvaladılar. arapça bilmediğimi söyledim ama peşimi bırakmadılar. omzuma dokunarak konuşuyorlardı. bu durumdan rahatsız olduğumu bakışlarımla ima ettim ve elini iterek caddeye doğru yürümeye başladım. birisi arkadan beni itti diğeri de önüme geçerek beni yere doğru savurdu. bu bahsettiklerim çocuk değil bildiğin 25-30 yaşında adamlar. her neyse, beynimin otomatik olarak tehdidi algılamasıyla saldırmam bir oldu. bildiğin 4-5 kişilik grupla dövüşüyordum yani. tokatlar, yumruklar, tekmeler falan derken devriye gezen polis araçlarından biri tam önümüzde durdu. arabanın durmasıyla bu o.çocuklarının kaçması bir oldu. 2 polisle birlikte ben de onları kovalamaya başladım ve çevredeki esnafın da yardımıyla yakalayabildik. gelen polisler ile onlar, destek araç ile de ben merkeze gittim. durumu anlattım. bir de ne göreyim! cüzdan!!! bildiğin herif kavga ederken benim cüzdanı götürmüş. ben tabii bi gerildim ve direk içindekilere baktım. allahtan kartlara falan dokunmamış.
sinirden nevrim döndü. asayiş şubenin olduğu koridoru koşmaya başladım. şube amirinin odasına pat diye girdim. ve gördüğüm ilk yavşağa tokatı bastım. diğer abiler aldı beni çıkardı odadan ama koca adam bir ağlıyor tokat attığım için. gören esad bomba attı sanacak. meğersem ben tokat attım diye değil şikayetçi olacağım diye ağlıyormuş. bir mülteci sığınmacı olduğu ülkede suç işlerse sınırdışı edilirmiş. o yüzden benimle konuşmak pişman olduğunu söylemek istiyormuş.
gözünün yaşına bakmadım anasını satayım. verdim ifademi. polisler ilk başta ikna etmeye çalıştı ama çok da ısrarcı olmadılar. uzun uzun tüm ayrıntılarıyla yazdım. adamlar deport edilmiş. anavatanları büyük toprak kutsal mekan suriyeye kara yoluyla geri gönderilmişler. bir an için bile pişman olmadım.
başıma iş almayayım diye şikayeti geri çevirip bana çocukluğumun en büyük travmasını yaşatan hoca mı yoksa otobüsümü kaçırıp beni saçma sapan evraklarla meşgul edip de polise ağlayarak affedilmek istenen suriyele acıyan memur mu?
bitti mi? tabii ki bitmedi!!
oldukça uzun bir yazı olduğu için şehirde karşılaştığımız insan artıklarından bahsetmeyeceğim. direkt bahreynden gireceğim.
size sadece şunu söylüyorum. kafanızda oluşan şeyleri tartarsınız.
beyaz, kahverengi, siyah fistanlar.
beyaz kızıl poşular
kapanmayı biblo olmak olarak gören neoprimat obez kadınlar
4x4x4x4x4x4.... jipler
pilot model gözlükler
evcil hayvan olarak vahşi kediler
nargile
büyük alışveriş merkezleri ve bizans suru gibi olan ev duvarları
vajina açlığı çeken beyaz kadın fetişi olan arap erkekleri
sınırsız fastfood zincirleri
pis iş yapan filipinli veya asyalı insanlar
taylandlı fahişeler
ve diğer arap ülkelerinden farklı olarak fuhuş ve alkolün serbest olması.
işte bahreyn denilen ülke bu.
dubai de bu, katar da bu, kuveyt de bu, suudi arabistan bu,
hep aynı kavimin evlatları hep aynı ırkın çocukları... tek farkları biri yeraltı sayesinde zengin diğeri de daha çok yeraltı için fakir. ama kültür yaşayış inanış aynı.
burayı çok güzler küfürlerle donatabilirdim ama araba edecek küfür bile bulamıyorum.
yaşadığınız müddet boyunca tanrının laneti üzerinizden kalkmasın. -
Araplardaki türk düşmanlığının en az yarısı kadar olması bile kafi derecede mutluluk verecek olan düşmanlıktır.
Lakin yok anasını satayim. Millet arap aşığı. Arapça duyunca orgazm olanlar var. -
arapça küfür edilse dua sanıp amin diyecek insan sayısının çok olması, ülkeye gelen mültecilerin insanların gözünde bıraktığı imaj ve geçmişteki olaylar dolayısıyla türk toplumunda oluşmaya başlayan düşmanlık.
şikayetçi miyim bu durumdan? hayır. mezopotamya faresi gibi davrananlara çiçek atacak halimiz yok. -
(bkz: iç şarabı s.k arabı)
Düzenleme: bkz değiştirildi. -
yalnız osmalı'yı iyi sattılar çıkarcı iblisler. -
emeviler döneminde islam dini araplaşmıştır. araplar dini pazarlamayı iyi biliyor. türklerde bunu yemesini iyi biliyor.