where the wild roses grown

  • (bkz: nick cave) ustanın murder ballads albümünde kylie minogue ile düet yaptığı şarkı. hikaye anlatan şarkılardandır. şarkının yer aldığı albüm zaten bir bütün olarak bizlere seri katillerin hikayesini anlatır. fakat bu şarkıda hikayeyi sadece katil anlatmaz. katil ile beraber maktülün de ağzından dinleriz hikayeyi.
    bu şarkı üç bölümden oluşur. ilk bölümde katil ve maktül birbirlerini nasıl gördüklerini anlatır. ne hissettiklerini, birbirleri hakkında ne düşündüklerini.

    ilk olarak maktül kendini tanıtır. kylie minogue; bana yaban gülü diyorlar fakat benim adım elisa day'di. bana neden böyle dediklerini bilmiyorum der. ardından katilimiz, nick cave reyizimiz o davudi sesiyle yaban gülünü ilk gördüğü anı anlatır bize.

    Onu ilk gördüğüm günden beri onun tek olduğunu biliyordum
    Gözlerime baktı ve gülümsedi
    Dudakları güllerin rengindeydi
    Nehrin alt tarafında büyüyenlerden, kan kırmızısı ve yabani..

    böylelikle elisa day'e neden yaban gülü dendiğini anlayabiliyoruz. en başta verdim spoilerı. nick cave için katilin ağzından hikayeyi anlattığını. fakat şarkının ilk paragrafında bir katil gibi durmuyor bu sözleri söyleyen kişi. fakat hikaye öyle bir felsefeye varacak ki.

    ardından maktül kızımız şu cümleleri kurar;

    Kapımı çalıp içeri girdiğinde
    Titremem onun kendinden emin kucaklamasıyla yatıştı
    O benim ilk erkeğim olabilirdi, dikkatli elleriyle
    Yüzüme akan gözyaşlarını sildi

    elisa day'in bu erkekten epey etkilendiğini ve kendini onun yanında epey iyi hissettiğini öğreniriz. yaptığım araştırmalarda, yaban gülünün yunan mitolojisinde; bağlılık, sevgi ve hayranlığın sembolü olduğunu öğrendim. afrodit'in sembollerinden biriymiş. kaynak

    amerikan yerlilerinin mitolojisinde ise yaşamın simgesi, yaşamı hayaletlerin verebileceği zararlardan koruyan bir bitki. aynı zamanda canlılık veren, hayatı koruyan bir ilaç. kaynak
    ayrıca o benim ilk erkeğim olabilirdi kelimesi de elisa'nın saflığına bir gönderme. bu konuda da şu linkte yaban güllerinin; bizim şu an bildiğimiz güllerin atası oldukları için çiçek yetiştiricileri tarafından dokunulmamış, saf bir gül olarak tanımlandığını okumuştum. bu da başka bir güzel anekdot olsun bu konuda (:

    ve sonrasında elisa tekrardan bana neden yaban gülü diyolar, benim adım elisa day'di diye devam eder. ilk bölüm bu şekilde sona erdikten sonra ikinci bölümü açan nick cave olur.

    bir sonraki gün ellerinde çiçeklerle kapısında sırılsıklam olduğunu anlatır.

    İkinci gün ona bir çiçek götürdüm
    Gördüğüm tüm kadınlardan daha güzeldi
    Dedim ki, "Yabani güllerin nerede yetiştiklerini biliyor musun
    Çok güzel, kırmızı ve özgür?"

    burada nick abimizin kıza olan sevgisini ve beğenisini görmeye devam ediyoruz. kylie ablamız ise şöyle anlatır o günü.

    İkinci gün bana tek bir kırmızı gül ile geldi
    Dedi ki, "Verir misin bana kaybını ve kederini?"
    Başımla onayladım, yatağa uzanırken
    Dedi ki, "Beni takip eder misin, sana gülleri gösterirsem?"

    bir önceki kıtada nick abi yaban güllerini tanımlarken kullandığı "kırmızı" rengi "scarlet" kelimesini kullanarak söylemekte. kylie minogue ise bana tek bir kırmızı gül ile bana geldi derken "red" kelimesini kullanır. red ile scarlet arasındaki fark nedir ikisi de kırmızıyı anlatıyo derseniz eğer; scarlet, orta çağda ingilizceye giren bir kelime. latince scarlatum, fransızca escarlate. kırmızının özel bir tonu. antik çağlarda zenginlik, güç ve gösterişin rengi iken; orta çağda bu kelimenin belirttiği kırmızı renk; haçlı şövalyelerinin bayrağındaki haçın rengi olarak karşımıza çıkıyor. bunun anlamı ise oldukça manidar. tanrı yolunda, tanrı için kurban olmak ve kan dökmek. kaynak

    ayrıca; kylie'nin dediğine göre nick abi ona "Verir misin bana kaybını ve kederini?" diye soruyor. yine bir arındırma ve saflık vurgusu var burada.

    daha sonra tekrar kylie'nin sözleri ile üçüncü bölüm açılır. artık yaban güllerinin açtığı yerdedirler.

    Üçüncü gün beni bir nehire götürdü
    Bana gülleri gösterdi ve öpüştük
    Duyduğum son şey fısıltılı bir sözcüktü
    yumruğundaki bir kayayla, önümde diz çökülüydü(gülümseyerek durdu)

    artık sona geldiğimizi anlıyoruz. bir öpücük, fısıltılı bir sözcük. ve nick abinin elinde tuttuğu taş parçası. o mırıldanan söz neydi? nick abiden dinleyelim.

    son gün onu yaban güllerinin yetiştiği yere götürdüm
    ve banka uzandığında rüzgar bir hırsız gibi konmuştu
    ve elveda öpücüğü verdim, dedim ki: 'bütün güzellikler ölmeli'
    ve eğildim ve dişlerinin arasına bir gül yerleştirdim

    "bütün güzellikler ölmeli". bu felsefe hakkında şurada çok güzel bir yazı yazılmış. buraya kadar okuduysanız lütfen o linkteki yazıyı da okuyun lütfen. özet olarak o entryden bir kaç satır ekliyim.

    "sözler dinlenir: bir adam, bir kadını, çok sevdiği için, "all beauty must die - tüm güzellikler ölmeli" diyerek, başına taşla vurarak göle atar, öldürür. bu cinayetin bir sebebi yok.
    bu iki şarkıda anlatılan haleti ruhiye: sevginin bir yanı olabildiğine şiddet ve ölümle bağlantılıdır. sevmek, bireyin kendi benliğini karşısındaki insanın benliğinde eritme, ve/veya onun benliğini kendinde eritme arzusundan beslenir.
    ...
    sevgi paylaşıldıkça azalır. şiddet, nesnesini buldukça söner. sevgi ve şiddet, biz (evet bizim değil, biz) olmayan güzel şeyleri bizim bir parçamız haline getirmek için giriştiğimiz tutkulu süreçlerdir. amacımız günahlarımızdan arınmaktır, bunun için güzel, şirin, masum, temiz kurbanlar seçeriz."

    klipte; nick abi kylie bebeğimizi öldürdükten sonra cesedini çiçeklerle süsler ve nehire bırakır. bu su ve ağaç kültü de sümerden itibaren yaşamla ilgilidir. tammuz bir yaban domuzu ya da şeytanlardan kaçarken bir nehir kenarına gelir, karşı kıyıda sevgilisi aşk tanrıçası inanna(yunan da afrodit, yukarda bahsetmiştim) ve kız kardeşi geştinanna bulunur. onların yanına geçmek için nehre atlar ve o nehirde tammuz yani bitki tanrısı ölür. bu da ayrı bir anekdot olsun diyelim.

    internette bu şarkının yerel bir irlanda efsanesinden esinlenerek yazıldığı söylenir. 19. yüzyıl'da irlanda'dan amerikaya göç eden irlandalıların beraberinde taşıdıkları folk müzik türü olan Appalachian müziğinde rastlanır benzer hikayelere. Down in the Willow Garden isimli anonim folk şarkısının hikayesi pek benzer bu şarkıya. kaynak, appalachian ile ilgili kaynak.

    onun öncesinde de 1889'da yazılan Down by the Salley Gardens isimli şiire dayandıranlar olur bunu. the wexford girl, Rambling Boys Of Pleasure gibi şarkılarda da benzer hikayeler geçer. nick cave'in o zamanlarki sevgilisi kylie minogue için yazdığı bu şarkının şöyle de romantik bir canlı performansı var. izlenmeden geçilmemeli.

    Nick Cave & The Bad Seeds - Where The Wild Roses Grow (Live at Koko) ft. Kylie Minogue