nazım hikmet ran
10 entry daha
-
"ne diyeyim,
Dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden çaldıkları umut." -
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Dizelerini yazan şair.
-
soyadının pek bilinmemesi nedeniyle bilgi yarışmalarında sıkça sorulan sorulardan biri olan yazar/şair. -
Çocuklarımıza Türkçe okutmak,
öğretmek, sevdirmek onlara
dünyanın en diri, en taze dillerinden birini,
kendi dillerini
güzel şey,
büyük şey.
Atanınca nazım hikmet'in bu şiirini her yere yazmak istiyorum... -
romantik komünist diye de anılan sanat ve dava adamı. Romantik komünist diye anılmasından da anlaşılacağı gibi siyasette de aktiftir ve bu yüzden yemediği sürgün görmediği zulüm kalamamıştır. Bir şiirinde kendi hayatını söyle aktarmıştır;
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
Ayrıca Jean-paul sartre ile de hem dava dostu hem de ahbaptırlar. Ve sartre bir yazısında ondan şöyle bahsetmiştir;
Nazım hikmet'e saygı
“ben her şeyden önce onun insan olarak büyüklüğünü ve kabına sığmaz enerjisini hatırlatmak istiyorum. onu ağır hastalığı sırasında tanımış, yaşamak ve savaşmak iradesi karşısında şaşıp kalmıştım. ama beni asıl etkileyen onun hüzünlü ve alaycı uyanıklığı oldu. eziyetlerden, ölümlerden kaçıp kurtulan bu adam – başkalarının yaptığı gibi – dinlenmiyordu. biten hiçbir şey yoktu onun için. dıştaki düşmanla savaşırken içteki dostların hatalarına karşı da kardeşçe bir savaşı sürdürüyordu. herkesle birlikte barış uğruna, emperyalizme ve faşizme karşı savaştığı sırada bile, moskova’da oynanan bir piyesinde, bürokrasinin tehlikelerine karşı arkadaşlarını uyarıyordu. ne militan disiplininden geçti, ne de yazar eleştiriciliğinden. bu çelişmeyi sonuna kadar yaşadı. bu sürekli gerginlik, son yıllarda, mahpusluktan artakalan güçlerini de yedi bitirdi. ama asıl bu yönüyle bugün bir örnek insan olarak kalıyor aramızda.
“vefalı dost, yiğit militan, insan düşmanlarının amansız düşmanı, her yerde hizmet etmek ama hiçbir şeyi görmezden gelmek istemiyordu.
“durup dinlenmeden nöbet tutan bir insanın eserleri, ölümünden sonra da, sizin için aynı işi yapıyor.”
Kopyala yapıştır bir entry oldu ama olsun yani..
-
"Sen memleketim kadar güzelsin.
Ve güzel kal."
-nazım Hikmet ran- -
Ölümsüzlüğü bulan şair.
Nur içinde yat. Unutanın Kalbi kurur.
(bkz: 3 Haziran 1963) -
Ahşaptı mahallenin evleri:
boyasız
kararmış
fakat temizdiler.
Yalnayak bir kız çocuğu bir taş merdiveni yıkamaktaydı.
Hani öyle geliyor ki insana,
burası bir dünyanın sonu
bir dünyanın başlangıcıdır
nazım hikmet öyle bir adam ki; şiirlerinde yüceliği, destanı, dünyaları buluyorum. -
"ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemâlidir,
ruhum onun, o dışımdaki alemin bende akseden hayalidir.
ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayâl bana ışığı vuran yârimin cemâlidir." -
Şairliğinin yanında yönetmenlik ve senaristlik geçmişi de olan isimdir. Mümtaz Osman takma adını kullanmıştır.
Sinema sektörüne hizmet ederken Muhsin Ertuğrul ile birlikte çalışmıştır. Alim Şerif Onaran'ın Muhsin Ertuğrul Sineması isimli eserinde bu yıllar detaylı şekilde anlatılmaktadır.
Senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı "Güneşe Doğru" filminin sonu yoktur. Zaman ötesi bir filmdir. Politik noktalarda bulunan filmde mütareke yıllarında hafızasını yitiren bir gencin hayal dolu dünyasının ele alındığı bu filmin oyuncu kadrosu da senaristi ve yönetmeni kadar dikkate değer kişilerdir: Arif Dino ve Neyzen Tevfik Kolaylı.
Nazım Hikmet ve Sinema -
3 kadına da aynı anda aşık olabilen ve gerçekten yaşatabilen hafif çapkın mavi gözlü dev. -
"seviyorum seni" adlı şiiri yazan Mavi gözlü dev.
Onur Akın'ın sesiyle çok güzel bir şarkıya dönüşmüştür.
işte burada -
Arkadaşları için hediye baklava alıp onlara hediye etmeden bitirdiğini okumuştum. Tatlıya çok düşkün bir şairimiz.
Ayrıca (bkz: mavi gözlü dev) -
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
dizelerini yazan büyük şair. deniz olunmalı, oğlum... -
kız çocuğu şiiri hikayesi, sözleri, derinliği ve şarkısı ile farklı bir boyuta ulaşmış ölümsüz bir eserdir.
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
şiirin hikayesi | wiki
ceylan ertem | kız çocuğu performansı -
Yedi tepeli şehrimde
Bıraktım gonca gülümü
Ne ölümden korkmak ayıp
Ne de düşünmek ölümü.. -
Karşımdasın işte…
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi…
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.
Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan zamana bırakmak değil,
zamanla bırakmamaktır..”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır
Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim. -
3 haziran 1963...
Ülkesine ve sevdiklerine hasret o mavi gözlerini hayata kapattı. Nurlar içinde uyusun. -
bugün karlı kayın ormanı'nın nazım'ın bir şiiri olduğunu öğrendim. nazım'ı, bir kez daha sevdim.
aslında ben nazım'ı hep sevdim.
nazım'ı da, livaneli'yi de çok sevdim.
toplumun ötekileştirdiği, bir devrin çok affedersiniz b.kunu yemiş bu mazlum, mağdur ve fakat mağrur kesimini.. hep kendime daha yakın hissettim.
kullanıcı adıma bakın; sosyaliize, size bir şeyler çağrıştırıyor olmalı.
sosyaliize'nin muhafazakar milliyetçi bir genetiğin tıpkı babası gibi, ayrıksı sosyalist bir frekansı olduğunu biliyor muydunuz?
peki ya 12 eylül darbesinde, annesi tarafından, babası tutuklanmasın diye onlarca 'komünist manifesto'nun acımasızca yakıldığını?..
işte bu yüzden amerika'nın sosyo-liberal sayhasını kendime daha yakın hissediyorum. ve evet, gideceğim inşaallah.
(bkz: im gonna runaway) -
"Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!"
dizelerinin sahibi fütürist türk şairi.
10 entry daha