kendi aklımda bir yolculuk

  • Bazı şeyler hiç değişmiyor. Gece bitsin artık yakarışları ile bakılan tavan birkaç saat sonra günün ilk ışıkları odaya hücum ettiğinde yine gözüne takılıyor insanın. Gece gözüne takılan tüm o yüzlerin imgelerin yerini beyaz çırılçıplak bir düzlükteki çatlaklar olduğunu fark ediyorum her sabah. Günden geceye unutulan tek şey tavandaki o birbirinden farklı surat ve onların katlanılmaz ifadeleri. İnsanı korkuları şekillendiriyor demişti biri, sahi kimdi o sözünü hatırladığım ama geri kalan hiçbir şeyin aklımda yer etmediği o insan. İnsan korktukça şekilleniyor gerçekten. Çocukken en çok karanlıktan ve yalnız kalmaktan korkardım. Şimdi nasıl en çok aradığım şeyler haline geldiler, hiçbir fikrim yok. Duvarların içinden geçen elektrik kablolarının sesini duyacak kadar yalnız kalmak istiyorum. Kalabalığın sebebi insanlar değil yanlış anlamayın beni, benim aklımda ve zihnimde kalan tüm o insanlar çok büyük bir kalabalığın üyeleri. Hepsi ayrı ayrı farklı zamanlarda yalnızlaştırdı beni. Âmâ bunu en çok ben yaptım kendime. Kendimi yalnızlaştırmak bir gereklilik haline gelmeden önce eğlenceli bir hayatım vardı bile diyebilirim. Sonra o hayatta bir yerim olmadığını fark ettiğimde yalnızlığın nasıl bir gereklilik olduğunu daha iyi benimsedim kendi içimde.

    İşte tüm bu nedenlerin ışığında tek bir odaya ve bir koltuğun anca sığdığı mutfaklı salonuma yerleştim. Eşya sevmiyordum zaten hiç sevemedim. İçi bira dolu mini bir dolap, tek bir ocak, birkaç paket kahve ve tek bir koltuk tüm hayatımı sığdırdığım eski bir laptop ile birleştiğinde benim için bir yaşam alanı oluşturmaya yetmişti.

    Kendimi bulduğumu sandığım bu yeni hayat kısa vadede bana iyi gelmeye başladı. Uyku düzenim eskisi kadar kötü değildi iyiye gidiyordu hatta. İş yerinde bile birkaç kişi ile konuştum geçenlerde. Narsistliğim üzerine biraz daha çalışmam gerektiğini anlamama sebep olan konuşmalardan kimse yararlı çıkmadı. Birinin düşünce yapısını sevmedim, diğeri çok yüzeysel baktı tüm o konuşmalara. - Tüm o konuşmalar dediğime bakma havadan sudan diye tabir edilen insanların sürekli gün içinde yaptığı kimsesin kimseyi tam olarak dinlemediği hiçbir faydası olmayan söz kalabalığından bahsediyorum. Al işte! Ben iflah olmaz bir adamım. Uzun beylik ve memnuniyetsiz cümlelerin kimseye faydası yoktur bunu biliyorum ama yine de kendimi tutamıyorum işte. -Ama çalışmayı seviyorum, insanlar ile duyguların hâkim olmadığı içinde anlam barındırmayan sadece belirli günler ve saatlerde rutine bağlı ve sabit konular hakkında yapılan konuşmalar sayesinde kendimi toplumun içinde bir birey gibi hissedebiliyorum. Tüm o resmi kıyafetler e-postalar evraklar ve toplantılar, insanların kendini başarılı birer köle olarak görmesini sağlayan tüm o övgüler maaş zamları prim ve plaketler. Mikro bir toplum gözü ile bakıyorum şirketlere. Kendi içlerinde sınıfları olan bu sınıfları renklerle ifade eden.
    Beyaz yakalıların girdiği toplantılarda verilen mavi yaka hükümleri. Kimin izin yapmayacağını kimin fazladan birkaç saat çalışacağını belirleyen insanların kahvelerini ve küçük kurabiyelerini tüketirken mavi yakaların tüm bunlardan habersiz çaresizce beklediği çay ve yemek molaları. Bu mikro toplumun içerisinde kendimce edindiğim yer ile sanki toplumda bir yere sahipmişim hissi sanırım sadece bu his için çalışıyorum. Tabi ki maddiyat için. Bu mikro toplum öyle bir zaman kaplıyor ki yeni hayata atılalı neredeyse bir yıl olacak. Bu yıl içerisinde kimse ile tartışmamış olmam da yeni hayatın bana ne kadar iyi geldiğinin bir göstergesi sanırım.

    Dün ev sahibim sayesinde bu hayata başlayalı bir yıl olduğunu fark ettim. Bu ikinci iletişime geçişimiz oldu sözleşme yenilemesi ve kira artışı sayesinde konuştuk. Bugün tüm geri kalan günlerden farklı çünkü farklı biri ile daha konuşmuş oldum. Hem geçtiğimiz yılı hem de bu güzel gelişmeyi kutlamak amacı ile bir şişe şarap alıp eve geçtim. Müzik listelerimi bir süre süzdüm ve o anki ruh halime en yakın listeyi seçip, insanlık tarafından fark edilmeyen ama kendi içimde bir başarı hikayesi olan bu bir yılı kutladım. Bu sanırım yaptığım ilk kutlamaydı.

    Ev ile alakalı birkaç şikâyetim var tabi ki bulunduğumuz mahallede araç holiganlığı olarak tabir edebileceğim hareketler baya revaçta ve üst komşumuz sayın ismini bilmediğim kadın nedense sürekli çocuklarına bağırıyor. Bir insanın bütün gün bağırması zor bir şey diye düşünürdüm. Ama bu kadın beni her geçen gün biraz daha yanıltıyor. Dün iş dönüşü eve girerken üst kattaki küçük ve o tüm bağırışların sebebi ve muhatabı olan arkadaş ile karşılaştık. Çok büyük bir öz güven ile bana bir şeyler söyledi. Ben onun kadar cesaretli olmadığımdan çok başarısız bir gülümseme ve biraz heyecan ile kendimi hızlı bir şekilde eve attım. Çocukla konuşmaktan mı korktum yoksa kadının bana bağırma olasılığından mı? Bu konuda kararsızım.
  • Dışarıda fırtına var. İçimdeki fırtınadan sönük bir fırtına, içim kadar üşümüyor ellerim ve yüzüm. Kimseye söyleyemediğim bir şey, hava kadar soğuk kar kadar temiz bir söz, kimseye kendime bile söyleyemediğim bir söz. Ben bu sözü bütün hayatım boyunca boğazımda ateşten bir yumru olarak taşırım. Hem zaten alışığım hayallerimi gerçekleşmiyor olmasına. Sen benim gerçeğe en yakın hayalimsin. Ben bunu hayatımın sonuna kadar taşırım seni de onunla gittiğim her yere yanımda götürdüğüm gibi. Benim kalbim ufak sevmek nedir bilmem ben, şefkat merhamet bunlar uzak şeyler bana tüm o duyguları hisleri sana saklamışım şimdi kime gidip iyi misin diye sorarım. Kimin göz yaşını silebilirim. Saatlerce bıkmadan usanmadan kimi dinleyebilirim. Benim kendime tahammülüm yok. Olduğum kişiden başka hayatta kalma şansım yok, iyi bir insan olmak artık gerçekleşmeyecek bir hayal gibi duruyor Kuzey Yıldızının kenarında. Ne zaman yürüsem o yolda o ışığa doğru içimi yiyip bitiren bir düşünce oluşuyor. "Kimse için iyi biri olma!" sen? sen işte benim iyi biri olabileceğime inandıran tek kişiydin. Şimdi bana o ihtimali geri verebilir misin? Şimdi bana güzel bir hayat yaşama isteği verebilir misin? Bir meyhane masasında bitmeyen, ya da insanların yürümediği köşelerde elimde bir şişe şarapla bu boktan hayata veda etmemem için bir sebep verebilir misin?