iki kadın

  • dram türünde yerli sinema filmidir..

    filmi yazan ve yöneten yavuz özkan'dır..

    başrolde zuhal olcay, serap aksoy ve haluk bilginer oynuyor..

    filmde seks işçisi bir kadın ile bir bakanın eşinin dostluk hikâyesi anlatılıyor..

    oyunculuklar son derece başarılıydı. zuhal olcay her zamanki gibi muhteşemdi. bir oyuncu girdiği her rolün altından başarıyla kalkabilir mi sorusunun evet cevabıdır zuhal olcay. yetenekle zarafetin buluştuğu ender sanatçılardır kendisi. serap aksoy rolüne çok yakışmış, oldukça başarılıydı. içinde bulunduğu ruh hâlini bakışlarıyla çok iyi yansıtıyordu beyaz perdeye. haluk bilginer ise kibirli bakan rolünde harikaydı..

    müzikleri harikulâdeydi. çok beğendiğimi belirtmek istiyorum. filmin atmosferiyle müthiş uyumlu besteler vardı filmde. bu muhteşem müzikleri bizlerle buluşturan bestekâr Berrak Arusan Taranç'a ve müzikotek'e teşekkürlerimi gönderiyorum..

    iki kadın'da cinsiyet eşitsizliği gözümüze çapıyor. erkekler gayrimeşru ilişki yaşadığında "kaçamak", kadınlar gayrimeşru ilişki yaşadığında ise "orospu" oluyor. ataerkil toplumların en önemli yaralarından olan bu konuya değiniliyor filmde..

    iki kadın, Uluslararası İstanbul Film şenliği'nden, Sinema Yazarları Derneği'nden ve daha pek çok film şenliğinden ödülle dönmüştür..

    filmde onur kavramının önemini görüyoruz. devletin en yüksek mevkilerindeki kişilerin ne kadar alçak, ne kadar onursuz olabileceğini görüyoruz. toplum tarafından dışlanan, aşağılanan, hor görülen kesimden olan bir seks işçisinin ne kadar onurlu olabileceğini görüyoruz..

    filmde her ne kadar parası olanların istediğini elde ettiğini görsek de bazı şeylerin parayla elde edilemeyeceğini görüyoruz. mesela dostluk gibi. çok varlıklı olarabilirsiniz, yüksek statülü bir işiniz olabilir, hatta devlet bile yönetebilirsiniz ama şu kısacık hayatta gerçek bir dostunuz yoksa tüm bunlar neye yarar. paranın olduğu yerde samimiyetsizlik vardır. oysa gerçek arkadaşlıklar samimiyetle olur. arkadaşlığın insan yaşamındaki değerini görüyoruz filmde..

    filmde gücü elinde bulunduran erkeğin kadınlara istediği gibi davranma cesareti olduğunu görüyoruz. şöyle ki yüksek mevkideki adam seks işçisiyle birlikte olmak ister ve o kadına kendi rızasıyla değil de fiziksel şiddet kullanarak istediğini zorla yapmaya kalkışır. karşındaki seks işçisi olduğu için tecavüz etmeyi kendine hak görür. eğer karşısındaki kadın da kendi gibi yüksek mevkide olsaydı bu eylemi yapmaya cesaret edemezdi. insan ilişkilerindeki böyle önemli noktalara değiniliyor filmde..

    iki kadın'da hegemonik erkeklik kavramının temsilini görüyoruz..

    filmde pek çok olumsuzluğa rağmen güzel şeyler de vardı. bunlardan biri dostluktu, diğeri ise göl kenarındaki evdi. bu evin manzarasında büyüleyici bir atmosfer vardı..

    iki kadın, yavuz özkan'ın en beğendiğim ikinci filmidir..

    filmin finali son yıllarda izlediğim en özel sonlardandı..

    filmin son derece etkileyici ve kaliteli olduğunu düşünüyorum. izlemeye değer..

    aşağıda film hakkında bazı detaylardan bahsedeceğim. izlemeden önce ayrıntıları öğrenmekten haz etmiyorsanız aşağıda yazılanları okumamanızı öneririm..

    --- spoiler ---

    devletin bakanı, "bir kadına zorla sahip olur." satılık, korkak veya kadın düşmanı gazete manşeti gibi cümle oldu değil mi? en cesur hâliyle söyleyelim. devletin bakanı seks işçisi bir kadına tecavüz eder. şimdi konumuza dönebiliriz. mağdur kadın durumu şikayet etmek için avukata gider, savcılığa başvurur. hemen arkasından bu iğrenç olay avukat sayesinde basında yankı uyandırır. ülkemizdeki basın tabi o dönemde(1992) filmde de gerçekte de görece "özgür" olduğu için bu iğrenç olay gazete manşetlerinde yer bulur. bugünkü satılmış, korkak, yalaka medyada bir bakanın tecavüz olayı bırakın haber olmayı basın ve medyada en ufak yer edinmesi maalesef söz konusu dahi olamaz. moralimiz daha da bozulmadan filme dönelim. filme bu tecavüz haberini duyan bakan hemen basın toplatısıyla bunların iftira olduğunu söyleyip, yaptığı bütün pisliği reddeder. ardından ofisine geçer ve odasında bir arkadaşıyla arasında geçen diyalog şöyledir.

    — n'oldu allah aşkına?

    — ne mi oldu? ben bittim, mahvoldum. siyasi hayatım bitti, aile hayatım bitti.

    — amaan. bırak şimdi şu paniği. üç gün sonra hepsi unutulur. bu insanların hafızası zayıftır.

    maalesef yukarıdaki sözler çok doğru. bu millet çabuk unutuyor. kendine yapılan kötülüğü unutmasa da başkasına yapılan kötülüğü üç gün bile geçmeden unutuyor. yaklaşık 30 yılda ülkedeki iğrençlikler, aşağılık olaylar zerre kadar azalmadı daha da kötüsü bilinçli olarak iktidar tarafından desteklenerek artırıldı. 30 yılda ülkede değişmeyen tek şey zenginin, iktidar gücü olanın her zaman haklı olduğu ve her zaman kazandığıdır. aradan geçen bu süreçte ne yazıkki ülkedeki bütün iyi şeyler kötüyle yer değişti. eskiden iktidar gücü olanların dahi yaptığı pislikler özgür basın sayesinde ortaya çıkarken bugün iktidardakiler her türlü pisliği, aşağılık eylemi yapmasına rağmen basına çıkmıyor, basına çıkmasına asla izin verilmiyor. bu utanç ne yazık ki bütün ülkeyi sarmış durumda. yukarıda yaşananlara film deyip geçmeyin. o filmde yaşananlar da, bugün yaşananlar da bu ülkenin en acı gerçeklerinden.

    kadın, Hıdırellez gecesinde diğer kadının yanına gelir.

    — iyi misin?

    — kötü değilim.

    — az önce seni gördüm. ne diledin bilmek isterim.

    — söylenmez. söylenirse dilek gerçekleşmez.

    — kızın nasıl?

    — çok iyi. yeryüzünde her şeyin olağanüstü olduğuna inandırdım onu. bu nedenle hep çok mutlu. yine hep bana anlattırıyorsun. sen anlat biraz da.

    — benim hayatımda anlatılacak pek bir şey yok.

    — ne düşünüyorum biliyor musun? her şeyin var ama hayatında anlatılacak hiçbir şeyin yok.

    filmde tecavüze uğrayan kadının evine röportaj yapmak için gazeteciler gelir. evin içine girince resimlerden, kitaplıktan, dekordan çok etkilenirler. bu zarif evin düzenlemesi kendi zevkiniz mi, yani size mi ait deyip kadını küçümserler. kadın, gazetecilerin bu tepkisine şaşırır. ardından gazeteciler devam eder. bu nasıl olur? siz bir fahişe değil misiniz imasında bulunarak kadının sanattan yoksun olduğunu düşünüp aşağılarlar. kadın, bunun üzerine evdeki her şeyin kendi estetik zevki olduğu konusunda konuşmaya bile gerek duymaz. çünkü bu sanatsal zevkin kendisine ait olduğunu bilir. toplumumuzun en büyük sorunlarından biri uzun yıllardır değişmedi. o da ön yargılarımız. kadın, profesyonel seks işçisi olduğu için sanattan, edebiyattan, müzikten, felsefeden ne anlar gözüyle bakılıyor. bu bakış açısı toplumumuzun bilincinin, duyarlılığının, ahlâkının ne kadar çökmüş olduğunun kanıtı. toplumumuz her şeyden önce gerçek anlamda eğitilmeli. duyarlı, bilinçli, anlayışlı olmaya teşvik edilmelidir. böylece eğitimli ve bilinçli toplumu yobaz siyasiler de kandıramaz. aksi hâlde geleceğimiz çok büyük tehdit altında olacaktır.

    --- spoiler ---