düşün ki o bunu okuyor

#anket sırala
/ 57
  • ozledim seni.
  • Bugün tam 4 doktor gezdim. 3 gün önce tekrar epilepsi nöbeti geçirdim. Sağlığımınla ilgili onca şey oldu; ama "Arif neden bana 3 gün çeşitli bahanelerle sarılmadı" diye kısmen hesap sordun ya da bir hesap sorma sonrası cevap bekledin...

    Ne diyebilirim ki?

    Eskiden olsa "şanslı olsam anam beni kız doğururdu" derdim; ama o kadar çok kadın arkadaşım olunca "şanslı olmak çok daha başka şeyleri gerektiriyor" diyorum.

    Ve onlar bende yok.
  • "koskoca şehrin hiç gelmediğin sokaklarında bile seni görme umuduyla etrafa bakmanın nasıl hissettirdiğini bilmiyorsun"
    CZ
  • En yakın arkadaşın sözde beni çok seviyordu. Bak noldu bitirdin diye ilişkiyi beni takipten çıkmış. Bu kadar mı hatrım vardı onda yahu?

    Abi ben kendimi nasıl bir hale sokmuşum, kafayı yiyeceğim!!!
  • Okuyabiliyorsa büyük başarı. Zira ben hiçbir entryi göremiyorum
  • ON’la uçmaya hazır mısınız?
    ON’lular Turna.com’dan alacakları yurt içi uçak biletlerinde 80 TL, yurt dışı uçak biletlerinde 200 TL indirim kazanıyor.
  • Aklımdan sen fışkıran düşüncelerle, gecenin üç buçuğunda iyice bozulmuş uyku düzenim ve sana olan özlemimle yazıyorum bu satırları.

    Crown’un altıncı sezonunu izledim bu gece. Bölümleri ileri sararak baktım daha doğrusu. Çok da ilgimi çekmez aslında ama Diana ile Dodi’yi o kadar bize benzettim ki hem içimi böylece dökmek, hem de artık iletişimimiz kopmasına ramak kalmış bir düğümün son ilmeği kadar zayıflamış da olsa ve karşımda o koca koca fındık gözlerinle beni dinlemeyecek de olsan; kafamda karşımda oturmuş sen’e anlatıyorum bunları. “Evlilik ciddi ve düşünülmesi gereken bir karardır; aramızdaki şeyse bizi neşendiren, hafifleten ve iyi gelen bir iletişim.” demişti Diana müstakbel sevgilisine. O kadar benzettim ki onları bize. Aralarında sadece bir elektrik yoktu çünkü. Birisinin yardım etmek isteyen ve şefkatle harmanlanmış bir naifliği, diğerininse bulunduğu konumdan sıkılmış ve hem kendi istediklerini yapmak isteyen hem de bunu yaparken çevresindekileri olduğu kadar kendisini de mutlu etmek isteyen bir tarafı vardı. Aslında Diana kadar merhametli ve empatikti yani Dodi’de.

    Bizimkisi neydi peki senin için, daha doğrusu neye evrilmesini isterdin bir şansımız daha olsa? O kadar merak ediyorum ki bunu anlatamam sana. Aynı bizim birbirimize güzel güzel konuşurken, yüzeyselmiş gibi görünse de çeşitli mecazlarlarla ya da gerçeklerle derinliğine de değindirdiğimiz konuları ve bu konulardaki saçaklanmaları paylaşırken göremediğimiz, bazen de farkında olduğumuz şeyleri birbirimize söyleyerek tescillememiz gibi bir etkileşimleri vardı aralarında. Bugünlerde, özellikle de bugün seni düşünmemin etkisi midir bilmiyorum ama bakınca bize benzetmedim, ikimizi gördüm direkt.

    Şu anda bir ilişkim var biliyor musun? Şaka gibi gelse de bildiğin hayatımda ilk kez ‘sevgilim’ oldu. Öylesine oturuken ve birlikte zaman geçirdiğimiz sürelerde aklıma gelen ya da çağrışım yapan en ufak ve “ne alaka şimdi” diyeceğin detaylarda bile seni aradığım bir ilişki. Şu anda utansam ve o zamanlar sana hangi cesaretle okuttuğumu bilmediğim o şiirdeki “aramayacağım çünkü biliyorum bulamayacağım senden bir tane daha. Yok başka bir Mehmet daha.” dizelerindeki sözüm vardı ya, tutamadım ben o sözü. Gözlerinin içine bakarak söylememe rağmen seni aradım. Bulamayacağımı bile bile hem başkalarında, hem de ilişkide olduğum adamda aradım seni; arıyorum. Yanlış da olduğunu bilsem senin yüzün canlanıyor hep gözümün önünde. Figürün beliriyor zihnimde ve o anları o’nunla değil seninle yaptığımı, seninle yaşadığımı hayal ediyorum hep. Biliyorum çok yanlış ama onda seni bulamadığım için başkalarıyla da konuştum bu süreçte. Senin verdiğin hisleri bekledim vermeleri için bana ama hiçbiri vermedi, veremedi senin gibi Mehmet.

    Çok kızmıştım sana biliyor musun? Senden kopamamama, senin için delirmeme rağmen hislerin aynı yoğunlukta olmamasına ve devamının kesilme riski olduğu çok bariz olmasına rağmen niye engellemedin beni, duvarlar çekmedin ki önüme diye. Oysa şimdi yaşamış olduğumuz ve gerçekleşmeyecek olsa da zihnimde yaşattığım senaryoların gözlerimde bıraktığı yanma ve sululuk hissiyle beraber o kadar iyi anlıyorum ki seni. Ben de senin benden umduğun gibi birinin bana iyi gelmesini bekliyorum, onda dinlendiğim kadar gülmek ve kendime itiraf edemesem de başka bir yöne sürüklenmek istiyorum çünkü artık. Aşkım da, sevgim de ağır geliyor çok sana olan. Omuzlarımdan atamadığım, daha doğrusu bırakma vaktim gelmişken ve götüreceğim bir nokta olmamasına rağmen ısrarla taşıdığım o yükten de kopmak ve omuzlarımla bağlantısını kesmek istemiyorum bir yandan. Öyle alışmışım varlığına, omuzlarımı ezerek kan toplamış yerlerine ve bende bıraktığı o hislere.

    Bir noktada farklı karmalarımın sebebi ve arınamadığım günahım olduğun gibi içime yerleşmen ve o günahı sevabım belleyip akıllanmadan sürekli işlemeye kalkmam da sağ olsun, yepyeni karmalar kazandırdın bana belki başkaları üzerinden; belirsiz olan bir kısmını da yine senin üzerinden sınayacağım ve pişman olmayacağım. Bin tane karmam da olsa senin olduğun, sen sebepsen eğer binini de yaşarım çünkü üzerlerine koşa koşa.

    Her şeyi seninle canlandırıyorum kafamda ve yaşamadığımız ama zihnimde yaşattığım senaryoları oynatıyorum beynimde demişken; yağmur yağdı geçtiğimiz cumartesi ve pazar günü, şarıl şarıl hem de. Saçma bir romantikliğim var bilirsin, aslında boyutunu bırak tahmin etmeyi; kendimi avutsam da parlel evrenlerde bile asla bilemeyeceğin, pardon bilmeyeceğin o romantikliğim.

    Seninle hayal ettim. O şarıl şarıl bardaktan boşanırcasına yağmurda, fırtınada seninle olduğumu hayal ettim başkasıyla konuşurken ve görüşürken. Mutfakta bir şeyler yapmaya çalışırken şakalaşmayla beraber alevli bir sevişmeye dönen anlarımızı, birbimize sokularak iç içe geçmiş bir şekilde uzanırken bir şeyler izlediğimizi ve filmin hiç konuşmamamız gereken zamanlarında ne kadar saçma yorumlarda bulunarak güldüğümüzü gördüm zihnimin içinde. Kahvelerimizi içerken derin konulardan konuştuğumuz ve o iri, fındık gibi gözlerinin bana bakarak ağzın anlatırken, dudakların harfleri oluştururken onları tescillemelerini yaşadım tekrar ve tekrar. Birbirimize olan özlemimizi laflardan sonra ufak dokunuşların okşamalara evrildiği o anlarda milyonuncu kez artık aklımızda olan yerlerimizin üzerinden dudaklarımızla tekrar ve tekrar geçtiğimizi, bir nevi damgaladığımızı düşündüm kendi kendime arsız bir şekilde. Sadece ruhlarımızın değil, o soyut parçalarımızla beraber bedenlerimizin de birleştiği ve birbirimize karıştığımız o zamanları tekrar ve tekrar oynattım romantikliğiye yanaklarım kızarırken bedenlerimizin harıyla da alev alan kasıklarımla aklımın en berrak, sana ayırdığım o köşesinde. Sonrasında yine birbirimize dokunarak, severek bu birleşmeyi korurken ve koynunda hem soluklanıp hem de anlattığın şeyleri dinlerken, ne kadar zaman oldu bilmesem de biri burnuma çalsa direkt olarak ‘senin kokun’ diye eşantiyonlatacağım o aroman sızdı burnumun derinliklerinden içime; koynundaymışım da seni dinliyormuşum ve teninde tatlı tatlı gezdirirken bir yandan da seni gıdıklıyormuşum gibi burnumla.

    Kınadığım ve kesin konuştuğum şeylerin hep gerçekleşmesi gibi söylediğimiz bazı cümlelelere çok dikkat etmemizi, aksi taktirde bir bir önümüze gelerek bize harika bir şok dalgası eşliğinde keşkelerle beraber artık ‘ölmüşle olmuşa çare yok’ sözünün getirdiği o burukluk gibi katlanmamız gereken cezalar getirdiğine inanırım ben. En büyük cezamı da o dizelerde dediğim “… yok çünkü başka bir Mehmet daha.” sözleriyle kendim yazmışım meğer sonrasında yaşamak ve ‘olmuşa çare yok artık’ demek için. Ne kadar da haklıymışım o zamanlar, gittikçe daha da iyi anlıyorum bu gerçeği. O üç noktanın arkasındaki sözlerin doğruluğu hiçbir şeyde yok çünkü; “Biliyorum bulamayacağım senden bir tane daha…”

    “… yok çünkü başka bir Mehmet daha.”
/ 57