en saçma ev ödevleri


  • bazı aşmış(!) olan hocalarımın verdiği -kitabı şu sayfadan şu sayfaya kadar yazacaksın- ödevleri

    beşinci sınıfı yarılamışız, onbeş tatil gelmek üzere. üç yada dört gün var. merak eden için ekleyeyim sene ikibinbeş ocak ayı. o zamanlar branş öğretmenleri bizim derslerimize girmez idi. bize sabahtan akşama kadar sınıf öğretmenimiz işlerdi tüm dersleri. branşa göre öğretmenler için bir sene daha beklemem gerekiyordu.

    ertan öğretmen, sınıfa baktı ve masum çocukların küfür edebilme yeteneklerini ölçmek istedi. "çocuklar, hepiniz onbeş tatilde sosyal bilgiler kitabının başından başlayıp işlediğimiz yere kadar defterinize yazacaksınız! başka ödev vermiyorum." bahsetmiş olduğu yer yaklaşık seksen sayfa. ve sosyal bilgiler kitabı da o zamanlar öyle her yanı resim değil bilgi içeren bir kitap. çok net hatırlıyorum a5 boyutunda bir kitap. bu yüzden de orta sayfalar açık kalamamakta.

    gel zaman git zaman, tatilin eğlencesini çıkarmak isteyip kar topu oynarken onbeş tatilin son pazar günü geldi çattı. aha dedim luchtafweer, yarın pazartesi ve bu hoca kontrol edecek. öğle yemeği zamanı gelmişti kar topuna ara verip yemek yemeye eve gittik. yemeği bir güzel yedikten sonra aldım karşıma sosyal bilgiler kitabını önüme de defterimi başladım yazmaya. başlama saatim 13:00'dı. bunu hatırlıyorum çünkü saatlik yazma hızıma göre ne zaman biteceğini öngörmek istiyordum. ve hesaplamalarıma göre yaklasık dokuz saate bitecekti bu ödev. tabii öyle olmadı. bunun tuvalet arası var, aman kolum yoruldu dinleneyim arası var, oğlum bakkala git de ekmek al arası var... var oğlu var!

    saat 13:00 da başlamış olduğum ödevde gayet selim bir şekilde ilerliyordum. bir güzel yazıyorum ki sormayın. başlıkları kırmızı kalemle, en ana başlıkları mor kalemle ve konu bittiğinde yazdığım sayfayı orada bırakıp temiz bir sayfaya yeni konuya başlayarak yazıyorum. içimde sadece bunu gerçekten yetiştirebilecek miyim onun telaşı var.

    akşam oldu. ailem amcamgile gidecek misafirliğe. ben de henüz küçük olduğum için evde tek başıma bırakılamam ve gitmekle mükellefim. "gidersem de orada da bunu yazacağım" dedim ama nafile. gittik. amcamların evi de çok uzak değil hani, karşıda gözüküyor. vardım oraya çıkardım kırmızı kalemimi, siyah kalemimi başladım yazmaya. yazdım, yazdım, yazdımm, yazdım. gün artık pazartesiye dönmüş ve saat iki olmuş son sayfaya gelebilmişim. muazzam bir yorgunlukla son cümleyi yazdıktan sonra da kitabı bir zafer kazanmış edasıyla kapattım ve etrafıma baktım. ailem eve gitmiş beni amcamlarda bırakmışlar! bunu çok da sallayacak durumda değilim zaten. hemen bana hazırlanan yatağa gittim ve bir güzel uyudum.

    sabah okula gittiğimde onbeş kişilik sınıfta ödevi herkes yapmıştı. lakin arkadaşlarıma ödevin ne kadar yorucu olduğundan bahsederken bana "cümleleri atlayarak yazdım. sanki kendisi bilecek mi kitabın tamamını" dedi. ve beş kişi hariç herkes ödevi böyle yapmış.

    ulan ertan hoca! neden böyle bir ödev verdin, amacın ne idi? tatili çocuklara zehir etmek mi; yoksa ne desen inanan ne desen yapan bir topluluğa, mesleğinden dolayı sana saygı duydukları için bu saygı üzerinden de kendini tatmin etmek miydi?

    vallaha ben o ödevden bir şey anlamadım hoca(!)m! ve o zamanlar dilimin dönmediği şeyleri şimdi daha rahat telaffuz edebiliyorum. işte bunu kazandın hoca(!)m.