milli gelir

  • ülkemizde pek çok kişinin kafasını karıştıran, dolayısıyla çok kolay manipüle edilebilecek bir kavramdır. milli gelir iki farklı kavramın üst başlığıdır. bunlardan biri gayri safi yurtiçi hasıla(gsyih) ya da gnp(gross national product), diğeri ise gayri safi milli hasıla(gsmh) ya da gdp(gross domestic product) dir. gsyih bir ülkenin sınırları içindeki yurttaş ve yabancıların yaptığı üretimin toplamıdır. gsmh ise bir ülkenin sadece yurttaşlarının yaptığı ve yurtdışında yaşayan yurttaşların üretiminin toplamıdır. kişi başına düşen milli gelir ise (gdp per capita) ülkede üretilen mal ve hizmetler toplamının yurttaşların sayısına bölünerek çıkarılan sonuçtur.

    bir ülkenin zenginliğinin ölçülmesinde daha çok kullanılan gdp'dir. üç farklı yaklaşımla hesaplanır. bunların ilki üretim yaklaşımıdır. bu yaklaşımda ülkede üretilen bütün mal ve hizmetlerin değeri toplamından bu mal ve hizmetlerin üretilmesi için gereken maliyet(üretim için gereken ara materyaller, tesislerin kurulma-işletilme maliyeti vs. gibi) çıkarılır ve çıkan sonuç ile gdp bulunur.

    ikinci yaklaşım gelir yaklaşımıdır. bu yaklaşıma göre gdi(gross domestic income) gdp'ye eşittir. bu yönteme göre de firmaların hanehalkına ödedikleri maaşlar+ firmaların yaptıkları net kar+ ithalat ve sübvansiyonlar dışında kalan vergilerdir. burada bir ülkenin gdp'sinin, sağladığı kazanımlardan daha fazla olamayacağı düşünülerek hesaplanmaktadır.

    üçüncü yaklaşım ise giderler yaklaşımıdır. bu yaklaşımda ise ülkedeki toplam tüketim+ yatırımlar+ devletin harcamaları+(ihracat-ithalat) formülüyle bulunur. bu son yöntemle nominal bir değer bulursunuz, bulduğunuz rakamlara enflasyon verisini de ekleyerek gerçek gdp'yi hesaplamış olursunuz. elinizde yeteri kadar veri varsa minik oynamalarla aynı sonucu çıkarırsınız.

    bu rakamların yanında nüfus faktörünü de es geçemeyiz. bir ülkede nüfus artışı varsa, toplam gdp'sinde sanki üretim artışı sağlanmış gibi bir etki yapar. bununla ilgili en net örneği ülkemize gelen suriyeli sığınmacılar üzerinden verebiliriz. yanlarında getirdikleri belli bir miktar para ve ülkede gerçekleştirdikleri tüketimle gdp'mize birçok uzmanı şaşırtacak derecede olumlu yansımaları oldu. fakat ülkede yapılan üretimin hacmi aynı oranda artmazsa nüfus=sorun demek olacaktır. bu durumun literatürdeki karşılığı ise: (bkz: fakirleştiren büyüme)

    çok daha basite indirgeyecek olursak, 3 kişilik bir aile olduğunuzu düşünün. sizin ailenizin vergi sonrası geliri aylık 6000 lira. yan komşunuz ise 7 nüfuslu ve onların geliri de 10000 lira. komşunuzun ekonomik aktivitede bulunabilme kapasitesi sizden bariz bir biçimde daha fazla, ancak para hane halkına bölündüğünde kişisel refahları sizinkinden daha aşağıda, dolayısıyla bu kapasiteyi ancak temel ihtiyaçlar karşılanabildikten sonra kullanabilecekleri için siz reel ölçüde onlardan daha zengin olursunuz.

    ülkeler bazında konuşursak da norveç'in toplam gdp'si yaklaşık 400 milyar usd'dir. yani türkiye'nin yarısından biraz daha büyük bir ekonomi. türkiye'nin parasal gücü ve yatırım kapasitesi norveç'in epey üstünde, fakat norveç'in kendi refahını -sığınmacı ve düşük kalite göçmenler dahil- sadece 5.5 milyon insana dağıtma yükümlülüğü bulunuyor. işsizlik oranı sadece %4.5 ile son derece ideal, dolayısıyla nüfus olabildiğince üretime katılıyor ve refah halka bir şekilde yansıyor. oslo'da maxx burger'de burgerci olarak çalışırsanız alacağınız ücret saatlik 80 krondur(~8.5 euro). şehirde kiralar astronomik boyutlardadır, fakat bunun dışında hayatınızı rahatlıkla kazanırsınız, bu örnek de yapabileceğiniz en niteliksiz işlerden biridir. olayın türkiye boyutunu anlatmaya gerek görmüyorum, zaten hepinizin bildiği acınası gerçekler...

    sözlükte mutlaka ekonomi alanında çalışmış veya bu tanımları benden çok daha iyi aktarabilecek birçok insan olduğuna eminim, ama olabildiğince hızlı bir biçimde ne olduğunu anlattıktan sonra zurnanın zort dediği yere geliyoruz arkadaşlar. bizim ülke olarak refahımızı etkileyen birçok etmenin içerisindeki en önemlilerinden biri, ekonominizin büyüklüğünü ölçen gdp'nizdir. 715 milyar usd ile türkiye, halihazırda avrupa'nın en büyük 6. ekonomisidir fakat aklınıza büyük ihtimalle şu soru takılacaktır. şayet bu kadar büyük bir ekonomiysek, niçin bu büyüklük refaha yansımıyor? niçin on milyon insanımız yeşil kartlı, resmi olarak 8 milyon insanımız asgari ücretle, yine sayısı belli olmayan milyonlarca vatandaş merdivenaltı işletmelerde mısırlı piramit işçileri standardında çalışmaktadır? nerededir bu devlet? kimse yok mudur?

    inceleyeceğimiz birinci faktör, ülkedeki servet dağılımının eşitliğini gösteren gini katsayısı(gini coefficient)dır. ölçeği 0 ile 1 arasında olup, katsayının 1 olduğu yerdeki bir ülkede tüm servet tek kişinin elinde, eğer 0 ise bütün servet halka eşit olarak dağılmıştır. 1820 yılından itibaren dünya'nın gini katsayısı 0.43'ten tarihin en yüksek noktası olan 0.71'e kadar çıkmış olup, günümüzde 0.65 seviyelerindedir. ülkemizde ise bu rakam 0.41 ile kabul edilebilirlik olarak sınırda durmaktadır. gelişmiş ülkelerde ise bu oran 0.25-0.35 aralığında bulunuyor. yani her ne kadar gelir eşitsizliğimizden zaman şikayetçi olsak da aslında meksika veya brezilya gibi petrol kartelleri veya suç çeteleri tarafından yönetilen ülkeler kadar kötü durumda değiliz.

    inceleyeceğimiz esas faktör ise, ülkede yapılan üretimin katma değeri ve uluslararası pazardaki yerimiz. hepinizin de malumu olduğu üzere iktidar kanadında "kişi başına düşen milli geliri 3000'den 10000 dolara çıkarttık" söylemi vardır yıllardır( ki bu rakam da artık güncelliğini yitirmiş, 7 senelik stabiliteden sonra 2016 yılı itibariyle 9250 dolara gerilemiştir). bu elde edilen sahte refah artışı, sadece alttaki elmaların toplanmasıyla elde edilmiştir. fason ve ikame üretimin ön plana çıkarılması, turizm potansiyelimizin ortaya çıkarılması, ve gümrük birliği antlaşmasını türkiye lehine daha yararlı kullanmamız sonucu bu artışı sağladık, fakat ötesine hiçbir şekilde geçemedik, ve dövizdeki dalgalanma sonucu servet kaybına uğramaktayız. bundan 8-10 sene önce açlıktan ağzı kokan bulgaristan ve romanya, pespaye sovyet düzeninden silkinmeye çabalayıp rüşveti azaltarak, ve ülkenin yatırım yapılabilirliğini sağlayarak şu anda türkiye'den çok daha fazla gelecek vadeden bir yapıdalar. bunda elbette milyarlarca euro tutarındaki ab kalkınma fonlarının akıllı kullanımının da etkisi olmuştur.

    türkiye'de finansal okuryazarlık -her ne kadar son yıllarda artış sağlansa da- halen çok düşük olduğundan rakamlarla algı manipülasyonu yapılmaktadır. saf vatandaşlarımız kandırılarak her şeyin çok iyi gittiği, ekonomimizin harika olduğu, işsizlik değil iş beğenmeme sorunu olduğu, avrupa'nın parası verilerek çok uluslu konsorsiyumlara muazzam şeffaflık ve hesap verilebilirlikle vatandaşın paraları akıtılarak kurdurulan dünyanın en tenha köprüsü ve ulaşım ağı bulunmayan havaalanınını kıskandığı sanrısı yarattırılmaktadır. fakat muhteşem gittiği söylenen ekonomide 3.498.335 vatandaşımızın devlet memuru olma hayaliyle kpss sınavına hazırlanması, "ne iş olsa yaparım abi" dedirtilmek istenen ve son derece aptalca bir politikayla işsizlik verilerini düşürmesi ve kurulduğu yere yapay bir refah getirmesi için yapılan apartman üniversitelerin kandırılan mezunlarının kafalarındaki sorular, aynı zamanda gerçekten bir şeyler yapabilmenin hayaliyle üniversite sınavına hazırlanıp iyi bir puanla girdiği bölümünden her şeyi alınıp götürülen(hatta bir arkadaşımız da burada içimi acıtacak ölçüde aşk etmişti tokadını kendisini bu hale düşürenlere) insanlar...
  • hakkında çok şey bilinmediği için olsa gerek, siyasi iktidarlar tarafından sürekli yalanlara meze yapılan bir iktisat kavramıdır.
  • Millî gelir ile ilgili iki temel kavram vardır. Bunlar Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ve Gayri Safi Millî Hasıla kavramlarıdır.